*14*

12.4K 756 78
                                    

Bu hikayeyi yazarken kelimeler akıp gidiyor sanki. Nedense çok keyif aldım. Çünkü siz her bir bölümü ilk defa okurken ben de her bölümü doğaçlama yazıyorum. Mesela bu bölümde ne olacak ben de bilmiyorum :)

Keyifli okumalar:) ❤️

***

Adaline kapıdaki tıkırtıya uyandı. Yanına baktığında Colin'in olmadığını farketti. Ardından yavaşça örtünün altından çıkıp yatakta oturur pozisyona geçti. Minik adımlarla kapıya yürüdü ve dinlemeye başladı. Herhangi bir ses yoktu. Colin olsa ses verirdi herhalde.

Sonunda bir mırıltı duydu.

"Benim, Matthew"

Adaline'ın kalbi bir anda dört nala koşmaya başlamışken nefesinin de daraldığını farketti. Onunla karşılaşmak istemiyordu. Çünkü çok kızgındı. Ama bir yandan da görmek, hala sevilmek istiyordu. Peki bu nedendi?

Bir anda boğazından kaçan hıçkırığa engel olamadı ve bunun için kendine lanetler okudu.

"Colin yolladı beni" dedi Matthew'in sesi. "Sana kahvaltı getirdim."

Ah, kırlarda sandiviç yedikleri günler aklına doluvermişti. Adaline'ın elleri ile yaptığı sandiviçler.

Evet şu an bu kapıyı açması gerekliydi. Açamayacak kadar güçsüz veya açıp yüzünü izleyecek kadar da hayran görünmemeliydi. Derin bir nefes alıp kapıyı açtı. Fakat gene de adamın yüzünü gördüğünde hayallerine anıların dolmasına ve bir miktar olgunlaşmış olmasının verdiği değişime şaşırmanın yüzüne yansımasına engel olamadı.

"Kahvaltı" diye tabağı ona doğru uzattı adam.

Ah, biraz daha ona bakarsa kesin saçma bir kelime ağzından kaçacaktı. Lanet olsun, bu kadar da eriyeceğini düşünmemişti!

Tabağa uzanıp adamın elinden çekti ve kapıyı hızlıca kapattı. Kapının arkasına yaslandığında tabağı tutan elleri titriyordu. Neden şimdi gelmişti? Neden yıllar sonra yine hayatına dahil olmuş gibi hissediyordu? Ölesiye nefret ettiğini sanarak hislerini sonlandırdığı o zamanlar neden o kadar da uzak gelmiyordu?

Lanet olsun. Neden hala ona karşı hisleri varmış gibiydi? Ah, tam da şimdi olacak şey miydi bu?

Hislerine lanet okumaya devam ederek küçük sehpaya tabağı bıraktı. Belki de sadece biraz heyecan yapmıştı. Sonuçta uzun olmasa da yoğun bir ilişkileri olmuştu ve yıllar sonra tekrar karşılaşmak biraz garipti ve bu şekilde şaşırmış olması gayet de doğaldı. Evet, bunu bu şekilde düşünecek ve abartmayacaktı. Matthew'e karşı da normal davranıp o eski kız çocuğu olmadığını gösterecekti. Bunu düşünürken bile adama karşı bir şeyler yapma isteği olması oldukça manidar olsa da boşverip kahvaltısına odaklandı. Sonuçta bir şeyleri düşünmek için önce yemek ve zinde olmak gerekiyordu.

***

"Şu kız, kim demiştin?"

Anthony uzun toplantılardan çıkmış, Matthew ile son kısımda aynı odada bulunmuştu ve şimdi de beraber sarayın koridorlarını adımlıyorlardı.

"Hım, nasıl desem, zor bir soru."

"Benden mi çekiniyorsun? En zor durum metresin olmasıdır ancak." dedi Matthew umursamaz bir şekilde elini sallayarak.

"Ah, emin ol öyle değil. Metresim olsa çok daha kolay olabilirdi" derken hayaller beynini kısa bir süre için dolanıp gitti.

Matthew şaşkın bir ifade ile Anthony'ye baktı. Metresi olmasından daha karmaşık ne olabilirdi? Kaldı ki Adaline'ın Anthony'nin metresi olması fikri kulağına korkunç geliyordu. O kızın kendisinden önce bir başkasıyla olmasını istemiyordu. Sanki o gizli bir bahçeydi de ilk keşfeden de Matthew olmuştu. Bu yüzden sahip olmak da kendi hakkıymış gibi hissediyordu.

Kaçak Prenses (Çizgiroman Oluyor!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin