Herkes teker teker eve girmeye başlamıştı. Genç kızın sözü vardı ve herkes de ayrı bir heyecan vardı. Bir bayram havasında herkes daha erkek tarafı gelmeden anne babayı ve genç kızı tebrik etmeye başlamıştı.
Aynı zamanda kız elbisesini giymiş, saçlarına vereceği şekli düşünüp duruyordu. Sevinçten etrafa gülücükler saçıyordu. Bir kaç saat içinde nişanlı bir kız olacaktı ve birkaç ay sonrada evlenecekti. Gidişat tam istediği gibiydi.
Aracılar vasıtasıyla damat beyle tanışmıştı ama bir eşte isteyeceği her şey vardı, güzel bir işi, gayet iyi bir maaşı, yakışıklı bir yüzü vardı. Huy olarak oldukça yumuşak ve anlayışlıydı. Ayrıca sevmeyeni de yoktu. Annesi, babası, ailesi ondan memnundu. Evlenince güller gibi yaşayacaktı.
Kapının çalmasıyla irkilse de muzip ablasının başını görünce neşeyle kıkırdadı. Kamerayı görmesi ise onu şok etmişti. "Evet sayın seyirciler! Şu anda gelin hanımın odadındayım ve onu hala aynaya Leyla Leyla bakıyor olarak görüyorum. Evlenme havasına fazla kaptırmış kendini" diyerek bir de muhabir edasıyla konuşması ablasının yapması her zaman muhtemel şeylerdendi. "Ne zamandır elinde kamerayla gelin odasına giriliyor" diyerek ellerini beline koyarak ablasına baktı. Ablası ise onu tınlamayarak odayı videoya aldı ve odadan ayrıldı. " Deli kadın ya!" demekten kendini alamadı genç kız.
Ablası her odayı teker teker geziyor ve her bir misafiri çekiyordu. Herkesin neşesini teker teker objektife çekerken asık ve terlemiş bir yüz dikkatini çekti ve videoyu " Devamı erkek tarafı gelince" diyerek kapattı. Kendisinden birkaç ay büyük olan amcaoğlunun yanına gitti. Genç adam eliyle kravatı gevşetip rahatsızca kımıldandı. Omzunda hissettiği el ile elin sahibine yöneldi. "Birader ne bu hal böyle! Cenazeye mi geldin?" dedi kadın. "Rahatsızdım biraz, gelmeseydim yeriydi ama Ceren kardeşimizin bu güzel gününe katılmadan edemedim" diyerek cevap verdi adam. "Geçmiş olsun o zaman" diyerek bulundukları yerden çıkacakken kadın, adam lavabonun müsait olup olmadığını sordu ve kadın müsait olduğunu söyleyince oraya yöneldi. Kadın ise buruk buruk arkasından baktı sadece. Sonra ise annesine yardım için mutfağa yöneldi.
Umut tatlı bir rüzgar, hayaller rota, anlar katettiğin mesafe. Son yıkılışımın ardından küllerimden doğdum ve şimdi karşıma harika bir fırsat çıktı. Artık bana üzüntü yoktu, gam keder yoktu. Yolum belli, duam belli, duyan belli.
Ceren; kıvırcık saçlarının arasından parlayan o bal sarısı gözlerin sahibi. Ceren ; sevdasını kalbine gömen Leyla. Ceren ; umutlarını sandal yapmış gezintiye çıkan bir kaşif. Ceren ;dualarında dudaklarından bol bol "o" dökülmüş aşık. Ve bir de Sevban var, yaralarının sahibi, ruhunun katili, adını fısıldamaktan korktuğu sevgili.
Erkek tarafının gelmesiyle merasim tadında bir muhabbet başladı. Gelecek ile ilgili planlar, sorular, gırgır, şamata herkes çok iyiydi. Artık asıl sorunun sorulması ve olayın kesine bağlanması lazımdı.
Ceren kahveleri yapıp heyecanla misafirlerine ikram etti. Mutluluktan gözü hiçbir şey görmüyordu. Orada ruhu daralan adamı farketmemişti , ona bakmamıştı bile. Damat beye kahvesini uzatırken dudaklarını ısırmaya çalışıyordu gülmemek uğruna ama başarılı olduğu söylenemezdi. Damat yutkunarak kahveye baktı ve müstakbel eşinin muzur bakışları eşliğinde kahvesini aldı. Ceren kahveleri dağıtıp mutfağa geçtiğinde herkesin gözü damattaydı. Bir yudum aldığında o yumuşak tatlı his boğazını okşarken kahvenin tuzsuz olduğunu farkettiğinde Ceren'e baktı. Kapının orada sadece iki, üç kişinin görebileceği bir yerdeydi genç kız. Damat bey kendisine bakınca da göz kırptı.
Kahve tuzsuzdu çünkü damat tuzlu tada hazırlıklı gelmişti kendince, tuzlu kahve ona ödül olurdu, işte asıl şimdi dumur olmuştu ve kız amacına ulaşmıştı. Damat ise hem heyecanın verdiği bir boşboğazlık hem de tuzsuz kahveyi hissettirmek istememesinin verdiği endişe haliyle "Kahvesi de en az Ceren kadar güzel, ikisinin de tadına doyum olmuyor" deyince Ceren utanıp geri mutfağa gitti. Rahatsız homurdanmaların eşliğinde damat yaptığı hatayı anlayıp başını eğdi. Annesinden ise cimciği yemişti.
Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından Ceren kahve fincanlarını toplamış, isteme faslına geçilmişti.
Damadın babası "Allah'ın emri...." sözüne başladığı an herkes oturuşunu düzeltmiş ve sanki adamın diyeceklerini bilmiyormuş gibi dikkat kesilmişlerdi. Adamın sözü bittiğinde ise genç kızın babası Ceren'i usulüne uygun olsun diye yanına çağırdı. Genç kız babasının yanına oturunca adam sordu. "Kızım! Sen ister misin?". Ceren ise kız evi naz evi olur düşüncesiyle bir süre sustu. Damada baktı ve damadın halini çok gülünesi buldu. Genç adam ellerini dizlerine koymuş, topuğunu yerden kaldırmadan ayağını yere vurup duruyordu. Daha fazla sabrı kalmadığından olsa gerek "Yeter artık söyle" diye fısıldadı ama duymayan kalmadı. Genç kız tam ağzını açıp kararını söyleyecekken adam heyecanla yeniden atıldı "Eğer hayır dersen, deme bak". Kızın babası damada sinir olmaya başlamıştı. Bir an acaba vermesem mi diye de düşündü. "Siz nasıl münasip görürseniz babacığım" dediğinde genç kız damat bey yine dayanamadı. " O ne demek? Baban istemese varmaz mısın bana?" deyiverdi. Herkesin gözü yeniden kızın babasına döndü. "Veri...." sözünü ortadaki sehpaya hızlıca vurulan ellerin sesi böldü. "Yeter!" demesiyle herkes sesin sahibine yöneldi. Bu kişi Sevban'dan başkası değildi.
Kitap ile alakalı şu notu söyleyeceğim sadece. Her bölüm yaklaşık 700 kelime. Maksimum 15 bölüm sürer tahminimce. Büyük vaatlerde bulunmuyorum . Orta halli klasik kurguda bir kitap. Birçok olayın döndüğü kitaplardan sıkıldıysanız sizi sıkmayacak , minik bir hikaye sadece. Anlatım dili mümkün olduğunca yalın olacak. Bu arada beğendiğiniz her bölüme oy vermeyi ve her an yorum yapmaktan çekinmemenizi rica ediyorum. Aksilik olmadığı müddetçe hergün bölüm yayınlayacağım inşallah. Hadi kalın sağlıcakla
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL YARASI | Tamamlandı
Short StoryYara açmayı bilen onu sarmayı da bilmeli. Herşeyi dört yıl önce bitirmişlerdi. Ceren vazgeçmişti. Ama şimdi karşısıma geçmiş eski sayfaları yeniden açıyor. Kalbine gömmüştü onu. Gömüldüğü yerden firar için çabalıyor. Tabi bunu yaparken kalbini kana...