İki tarafta ailelerini ikna etmişti, geriye iki ailenin de karşı karşıya gelip bu durumu ölçüp tartmaları kalmıştı.
İki adamın babası evinin kapılarını iki oğlu, gelinleri ve torunları için açmıştı. Beraber yenilen bir akşam yemeğinden sonra konuyu Sevban'ın babası açtı. "Ceren size konuyu açmıştır. Bizim çocuklar gönüllerini birbirlerine kaptırmışlar. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?". Ceren'in babası ise başıyla onayladı.
Olaydan yeni haberi olan dede ise ayağa kalktı ve gözlerinden yaş boşanmaya başladı. "Allahım sonunda duamı kabul ettin" diyerek ellerini açtığında herkes şaşkınca birbirine baktı.
"Sen bize dua mı ettin beraber olalım diye?" diyerek şaşkınlığını belli etmekten çekinmedi Ceren. Dedesi torununa döndü ve "Tabi ki yavrum, size sizden başkası iyi gelmez. Daha ben onu senin nişanında anladım da her gün mevlaya dua ettim sizi birleştirsin diye" dedi. Babaanne de dedeye katıldı. "Siz ikiniz beraberken çok mutlusunuz. Başkaları sizi bu derece mutlu edemezdi."
Bunların üzerine söylenecek başka söz kalmadı ve ailelerin aklından bütün soru işaretleri kalktı.
Nişan için gün anlaşıldı ve bütün akrabalara haber verildi. Bu yeni olaya şaşıranlar az değildi. Ceren'in ablası ise duyduğunda şaşırmayanlardandı. "Ben hep onların birbirlerine bakışlarından anlıyordum" demişti kendisine haber verene. Ceren'in öbür dedesi ise "Daha çocukken belliydi, hep birbirlerine farklı davranırlardı." diyenlerdendi. Sevban'ın diğer dedesi ise "Onlar kardeş gibiydiler." demişti. Amca kızları ise "Benim nişanımda i̇kisinin birbirine göz kırpışından anlamıştım ben" diyerek olaya hazırlıklı olduğunu belirtmişti.
Nişan gününden önce Ceren ve Sevban iki defa buluşmuşlardı. Daha nişan olmamıştı ama düğün planlarını bile yapmaya başlamışlardı. Sevban Ceren'e gitar çalmayı öğretmeye çalışıyordu aynı zamanda. Düğünde beraber düet yapmayı da planlarının arasına aldılar. Biri soprano notaları çalarken biri daha alt notaları çalacaktı ve beraber şarkı söyleyeceklerdi birbirlerinin gözlerinin içine baka baka. Tıpkı İstanbul'daki evlenme teklifinde olduğu gibi. Aynı şarkıyı söyleyeceklerdi. O artık ikisinin şarkısıydı.
Ikisinin de mutluluktan gözleri parlıyordu. Onlar ailelerinin ikna olmaları için daha çok zaman gerektiğini düşündükleri için bütün olanlar mucize gibiydi onlara.
Ceren intihar tehdidini anlatınca Sevban kötü hissedip kızın bileğine bakmıştı. Kapanmaya yüz tutmuş olan yara ise onu üzmüştü. Bir kere daha anladı, karşısındaki kız onu çok seviyordu.
Sevban da annesinin kalbini kırdığını anlatınca özür dilemek ve kendilerini affettirmek için anlaştılar. Sevban dilini ağır kullanmıştı ama Ceren sebebiyle öyle konuştuğu için Ceren kendini suçlu hissetmişti.
Bir gün Sevban Ceren'i kendi evine getirmişti ve annesine saksıda menekşe almıştı. Annesi menekşeleri severdi. Ayrıca koparılmış çiçekleri almayı pek hoş görmediler. Çünkü hem sebepsizce çiçeklerin öldürülmeleri vicdanlarına sığmıyordu hem de aldıktan birkaç gün sonra solacak ve çöpe gideceklerdi. Onun yerine canlı çiçek hediye etmek daha güzeldi. Çünkü annesi onu her suladığında oğlunu affedecekti. Çiçek hem canlı kalacak hem de çöpe gitmeyecekti.
İkisi kadının kırılmış gönlünü aldılar. Ceren daha şimdiden iyi gelin hanesine bir artı koydurmuştu.
İkisi de amcalarına baba deme alıştırmalarına başlamışlardı da. Yengelere anne demek zor gelmiyordu ama amcalara baba demek epey zorlayıcıydı onlar için.
Bir hediye de Ceren'in annesine alındı. Saksıda zambak. Çünkü o da zambakları severdi. Bir kere de Ceren Sevban'ı kendi evine götürdü. Olanlardan sonra onların da gönlü bu şekilde alınmış oldu. Sevban da iyi damat hanesine bir artı kazandırmayı başarmıştı.
Ailelerin İstanbul gezisinden haberi yoktu. Hiçbir zaman söylemeyi de düşünmüyorlardı. O anı ikisinde saklı kalacaktı. Ve tabi ki resimler ve yüzükte. Yani en azından orada takmış gibi olmayacaktı. Ceren zaten sadece Sevban'ın yanına giderken yüzüğü takıyordu haricinde yanında taşımak ile yetiniyordu. Nitekim bir kaç gün sonra zaten hiç çıkarmamak üzere takacaktı onu.
İkisini bir çift olarak görmek ilk başta herkesin garibine gitse de sonrasında çok yakıştırmışlardı onları birbirlerine. "Birbirleri için yaratılmışlar" tabiri bile yapılmıştı ki, bu çok mutlu edici bir şeydi. Birbirleri için yaratılmışlar bir çift için uyumun nihai noktasıydı.
Herkes o kadar emindi ki ve en çok da Sevban ve Ceren, bir daha can yakma amaçlı havada yastıklar dolaşmayacaktı, ağır laflar söylenmeyecekti. Kalpler kırılmayacaktı. Arada olurdu kavgalar, tartışmalar ama o da herkeste olur. Zıtlaşmayan iki insana çift denmez de nihayetinde.
Söz günü gelip çattığında gece uyuyamamışlardı. Sabah kalktıklarında ise gözleri şişti ve sabah sabah buz ile göz torbalarını indirme çabaları çok tuhaf karşılanmıştı.
Erkek tarafı hazırlandığı gibi soluğu kız tarafının kapısında aldılar. İkisinin de babasının tarafı ise kız tarafı olarak Ceren'lerin evine çoktan yerleşmişti bile. Dualar edilmiş, nefesler tutulmuştu.
Bu bölüm bir tık daha kısa oldu. Sebebi ise söz bölümünü tamamen 14.bölüme saklamak. Zaten orada bitecek. 15 bölüm olur diye tahmin etmiştim ama 14 tuttu. Çok bir fark yok. Yarın görüşmek üzere diyerek bırakıyorum.
Vesselam...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL YARASI | Tamamlandı
Cerita PendekYara açmayı bilen onu sarmayı da bilmeli. Herşeyi dört yıl önce bitirmişlerdi. Ceren vazgeçmişti. Ama şimdi karşısıma geçmiş eski sayfaları yeniden açıyor. Kalbine gömmüştü onu. Gömüldüğü yerden firar için çabalıyor. Tabi bunu yaparken kalbini kana...