Şu hallerini aileleri görse kafalarını kırarlardı. Ceren'in ailesi özellikle kızlarının bir erkekle her ne kadar farklı odalarda bile olsa kalmalarına asla izin vermezlerdi.
Sevban kızın yanına gelip oturmak için izin aldığımda kız gülerek adamı kolundan tutmuş ve yatağına düşürmüştü. Beraber bu hallerine gülüştükten sonra adam bağdaş kurup kızla karşı karşıya geldi. Kızın elini tuttu ve gözlerinin içine baktı. İkisi de genişçe birbirlerine gülümserken Ceren'in aklına parfüm geldi ve adam daha ne olduğunu anlamadan yataktan indi. Valizinden aradığını bulup çıkardı ve adama uzattı. Sevban önce safça baksa da sonra kızın elindeki kutuyu aldı. Açtığında parfümünü görmesiyle kıza baktı. "Sen nesin böyle? Tüm sevdiklerimi bilmeler falan" diye sordu. Ceren onunla alakalı çoğu şeyi geçmişten biliyordu ama yine de arkadaşlarından da çok şey öğrenmişti.
"Hafızam iyidir, bir kere aklıma bir şey girdi mi çıkmıyor, özellikle konu sen olunca " dedi gülümseyerek adama. Adam ise kıza yaklaştı ve alnını öptü. Ceren yatağına yeniden oturdu. Uykusuzluktan taşıyamadığı başını adamın omzuna dayadı. Önceki gece de heyecandan uyuyamamıştı. Adam kızın bu hallerine gülümsedi. Kollarını kıza sardı ve kokusunu içine çekti.
Bir müddet sonra kızdan ses çıkmayınca uyuduğunu anladı. O da çok fazla hareket etmemeye çalışarak başını yatağın karyolasına dayadı ve üzerlerini örttü. Kızın başını da hafifçe göğsüne yasladı ve kendini uykunun kollarına bıraktı. Uyumaları lazımdı çünkü ertesi gün çok yorulacaklardı.
Kız gözlerini açtığında görüş alanına hiçbir şey giremedi, çünkü adamın göğsüne gömülüyor. Kafasını kaldırdığında onun hala uyuyor olduğunu gördü. "Her gün böyle uyanmak vardı" diye geçirdi içinden. Hala inanamıyordu. Elini uzatıp parmağına baktığında yüzük oradaydı. Gülümseyerek kafasını tekrar adamın göğsüne gömdü. Ona sıkıca sarıldı ve huzur kapladı içini.
Adam gözlerini açtığında kız hala kollarının arasındaydı. Başına öpücük kondurduğunda kız kafasını kaldırdı. Günaydınlaşmanın ardından üzerlerini değiştirip otelin yemekhanesine indiler. Karınlarını doyurdular ve çıktılar.
İlk başta Sultanahmet'e gitmeye karar verdiler. Sultanahmet'i, Ayasofya'yı ve Topkapı Sarayı'nı gezmeleri günün yarısından fazlasını almıştı. Ayakta çok yoruldukları için büyük havuzun yanına oturdular. Biraz dinlenmenin ardından Yeraltı Sarnıcı'nı da gezdiler. Her yerde bol bol resim çekindiler. Sonra Panaroma, Minyatürk'ü de gezdiklerinde ayakları şişmişti. Otele döndüklerinde yemek yiyip hemen kendilerini odalarına attılar.
Alarmları çaldığında zar zor uyanıp eşyalarını topladılar. Yemeklerini yedikten sonra otelden ayrıldılar. Eyüp Sultan, Fatih Camii, surlar, boğaz turu ile geziyi bitirdiler. O gece evlerine döneceklerdi. Boğaz turunda eline gitarını aldı Sevban ve aklında kalan şarkılardan çaldı. Ceren sesiyle bildiklerine eşlik etti. Aynı zamanda yüzlerine vuran deniz kokusunun tadını çıkardılar. Çevrelerindeki insanlar ise rahatsız olmak yerine onları zevkle dinlediler.
Boğaz turu bittiğinde ikisi de İstanbul'da geçen güzel anıları gözlerinden geçirip yola çıktılar. Mola vermeden döndüler ama gece yarısı ancak eve varabilmişlerdi. Ceren eve girmeden yüzüğü çıkarıp çantasına attı. Onları zorlu bir süreç bekliyordu.
Ertesi gün iki genç de zorla uyandırıldılar. "Bugün amcanın kızının nişanı var"
Alelacele hazırlandılar ve amcalarının evine gittiler. Kapıdan girdiklerinde curcunaya tanık oldular. Ceren hemen yardıma girişti.
O curcuna halinde birbirlerini gördükleri pek söylenemezdi. Bu canlarını sıkmıyor değildi. Fırsat geldikçe birbirlerine göz kırptılar. Erkek tarafının gelmesiyle kahve yapmaya girdi gelin kız. Ceren kızla beraber mutfağa girdi. Kahveleri yaparken bardakların altına peçete yerleştirdiler. İlk posta bittiğinde Ceren kızı içeriye yolladı. Kapının sağ tarafında oturanlardan biri de Sevban'dı. Tepsiye kahveler iki sıra halinde dizilmişti ve arka sıradaki yavruağzı peçeteli kahve dikkatini çekti. Onu aldı. O sırada ikinci postayı cezveye koymuşlardı. Ceren başında duruyordu. Damat ikinci postadan almak zorunda kalmıştı.
Orada sadece damat değil bir kişi daha tuzlu kahve içmişti. Ceren elbette ki sevdiği adamın zaaflarını öğrenmeye başlamıştı. Yavruağzı tam da Sevban'ın rengiydi .
Sevban beklenmeden gelen tuz tadıyla yüzünün ekşimesine zar zor engel oldu. "Kahveler karıştı mı?" diye düşünürken karşısındaki adamın da zoraki yutkunmasından kasıtlı olduğunu anladı. Kafasını kaldırıp Ceren'i aradığında onu kendisine kıs kıs gülerken buldu.
Yüzükler takıldıktan kısa bir zaman sonra yavaş yavaş insanlar ortamdan ayrılmaya başladı. Çok kişi Sevban'a, Ceren'e yaklaşıp darısı başınıza dileklerinde bulundu. Tabi ki birbirleriyle diye düşünmüyorlardı ama bu ikili herkesi şok edecek kararı çoktan almıştı.
Nişanlanan kız ikisinden de küçüktü. Ne zamandır damatla konuşuyorlarmış ve sonunda ailelerle tanışılmış, bu iş tatlıya bağlanmıştı. Gerçekten darısı bizimkilerin başınaydı.
Gece herkes uyuduktan sonra Sevban sessizce evden çıkıp sevdiceğini görmeye gitmişti. Ceren de kendisine gelen mesajla dışarı çıktı. Arabaya bindikten sonra arabanın ışıklarını söndürdüler.
"Bir kaç saat içinde seni çok özledim" deyip sevdiği adama sarıldı Ceren. "Bende sevgilim, ben de!" diye yanıtladı Sevban.
"Kahvenin tuzlu olması gayet garipti, ne ben damattım, ne sen gelin" dedi Sevban. Kız kıkırdayıp yanıtladı. "Prova olsun dedim, ayrıca içtiğin kahveyi ben pişirdim". Adam kızın elini ellerinin arasına alıp "Bugün elinde yüzüğü görmeyince onca şeyin rüya olduğunu, hiç yaşamadığımızı sandım. Çok korktum. İstanbul anımız rüya olmaktan çok öte ve güzeldi. Ömür boyu kazınmaz aklımdan. " dedi gülümseyen gözleriyle.
Ceren adamın elini sıkıp yanıtladı. "Hiçbir şey rüya değil, gerçek. Fakat rüya olarak kalmamasını istiyorsak bir an önce konuyu ailelerimize açmalıyız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖNÜL YARASI | Tamamlandı
Historia CortaYara açmayı bilen onu sarmayı da bilmeli. Herşeyi dört yıl önce bitirmişlerdi. Ceren vazgeçmişti. Ama şimdi karşısıma geçmiş eski sayfaları yeniden açıyor. Kalbine gömmüştü onu. Gömüldüğü yerden firar için çabalıyor. Tabi bunu yaparken kalbini kana...