O gün, kız ağlayarak o bankta otururken adam ilk defa kendi isteğiyle gelmişti kızın yanına
Gözyaşlarını görmek için mi; yoksa silmek için miydi bu gelişi?
Hala, adamın da kızın da gözleri ışıldıyordu birbirlerine bakarken..
Tebessümle, hisle bakıyorlardı birbirlerine içten içe ölürcesine.
Birkaç kelime döküldü adamın dudaklarının kıvrımından
Kızın ağlayan gözlerine baktı, sonra arkasını döndü bir sigara yakıp belki 5 dakika oturdu oturmadı..
Ayağa kalktı ve ardına bakmadan kızda koca depremler yaratıp gitti.
Gitme diyemedi, sarılmak istedi sarılamadı kız..
Bu çaresizlikten başka hiçbir şey değildi
Bir yanının delicesine gitme diye haykırmak, kemiklerini kırarcasına sarılmak istemesi; diğer yanının da ağzını dahi açacak gücü bulamaması, ölüm gibi bir şeydi bu.
Zaten kızın yaşadığı da pek söylenemezdi.
O gittikten sonra kız orada saatlerce oturdu ağlayarak, bir umut belki geri döner diye, adam dönmedi.
Zaten gidenlerin dönüşü yoktu ki.
Kalanlar hep kanardı, hep yanardı.
Gidene değil kendine ağlardı..
Böyleydi kitapta duran bu hikaye de, belki yazılmış en çirkin hikaye.
Birinin okumak için sayfaları çevirip açtığında, bir kaç kelimeyi okuyup iğrelti bir tebessümle tekrardan kapatılan bir kitap gibiydi onların hikayesi.
Çünkü onların hikayesi yazılmış en çirkin hikayeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANIM KALAN ŞEYLER #Eylül2014-20
PoesíaBen hep yarımları yaşadım.. Benim kalbimden yüzüme, hatta gülüşüme kadar her şeyim yarım.. Ben yarımım.. Bir yarımın tek yarısıyım ben..