Düello'nun Kazananı

485 60 98
                                    

Malikane'nin en büyük salonu olan misafir ağırlama salonundaydık. Odadaki kocaman avizenin heybeti her zaman göz doldurur, aydınlığı ise odada tek bir karanlık yer bırakmayacak şekilde yayılırdı. Üzerinde tam 560 adet mum yanıyordu.


Bu salon, çok toplantılar görmüş, geleceğin buluşlarını yapacak önemli isimleri ağırlamıştı. Eski model olan ahşap ev eşyaları, büyük dedesinden kalmaydı ve o zamanlardan bu yana pek iyi korunmuş durumdaydı. Ben de görevim gereği korumaya devam ediyordum. Salonun tam ortasında, ihtişamlı avizenin altında bulunan yüz kişilik uzun ağırlama masasının ev sahibi köşesinde oturan Shane, sağ göz kapağı yarıya kadar inmiş bir biçimde tam karşısında duran kocaman saatin yelkovanını takip ediyordu. Yanağını sağ eline yaslamıştı ve içindeki heyecanla karışık tedirginlik, derin bakışlarından akıyordu. Küllükte yanmakta olan Küba Purosu'nun cezbedici kokulu dumanı yavaş yavaş odaya yayılıyordu.


Profesör Shane küçük bir göz hareketiyle önünde duran viskisine baktı. Yavaşça doğrularak ayağa kalktı ve salondan dışarı çıktı. Geri döndüğünde ise elinde, yemekten çok hoşlandığı İtalyan çikolatası vardı. Çikolatayı getirmemi, neden benden istemediğini merak etmiştim. Masasına doğru ilerledi, elindeki çikolatayı masanın üstünde duran kalın defterin yanına koydu. Bu defter Shane'in deney sonuçlarını geçirdiği, notlar aldığı, aklına gelenleri hemen yazdığı, açıp açıp okuduğu ve heryere beraberinde götürdüğü meşhur siyah defteriydi. Bu öyle bir defterdir ki, zamanının tüm bilimsel sırlarını, gün ışığına çıkmamış buluşları ve icatları, yer altı laboratuvarlarının deneylerini içinde barındırır. Shane sandalyesine geri oturdu ve defterinin yanına koyduğu çikolatanın kağıdını yavaşça soymaya başladı. Kağıdı soyarken başını hiç kaldırmadan herzamanki sert ses tonuyla bana seslendi;


- Yanıma gel ve karşıma otur.


Yürüyerek yanına gittim ve karşısına oturdum. Yüzündeki hafif gülümsemenin saçtığı alaycılıkla, yüzüme bakmadan;


- Bugün Phantomhive'ın uşağını gördüm.


Dedi.


Göz bebeklerim küçülmüştü ve bakışlarım herzamankinden daha fazla donuklaşmıştı. Bu konunun bir gün karşıma geleceğini zaten biliyordum ancak beklediğimden daha yakın bir tarihte gelmişti. Çok geçmeden şaşkın donukluğumu toparlayıp dudağımın sağ tarafını yukarı doğru kaldırarak küçümser tavrımı takındım. Shane'in çok zeki olduğunu biliyordum ve muhtemelen bu konuyu bana açmasının kendince özel bir sebebi vardı.


Bana aldırış etmeyerek konuşmasını sürdürdü;


- İsmini duyduğumda şaşkınlığımı gizlemekte bilhassa zorlandım.


İşte konuşması beklediğim çizgide ilerliyordu. Dinlemeye devam ettim. Ve beklediğim soru iğneleyici ses tonuyla birlikte nihayet geldi;


- Sana neden bu kadar çok benziyor Sebastian?


Beyaz & SiyahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin