'ACI ERTELENEMEZ BİR GERÇEKTİ...'
VEDAYA ATILAN ADIMLAR 1
PROLOG-ACIMA SIZDI-
Elimdeki kalemi daha sıkı tutarken gözümde biriken yaşlar görüş açımı engelliyordu. İçerde yaşanan kaos odamın duvarlarını aşmıştı. Bu bağırışlardan ürkmüyordum, zamanında dersimi almıştım.Onlara karşı aldığım gardı sanırım çoğu kişi anlamıyordu. Kim anlayabilirdi ki zaten...
Dışarıda gayet medeni olan Özgün ailesi o sevimli evimizin duvarlarını geçtikten sonra kül oluyordu. Barış Özgün yani babam kapıyı sertçe kapatıp elini kravatına atıyor ve hemen düğümünü çözüyordu. Hülya Özgün ise, ki bu babama takıntılı olan annem oluyor, Barış Bey'in pençelerini çıkarmasından korkuyor onu sakinleştirmeye çabalıyordu. Bunlar artık ezbere gelmiş tavırlardı. Hiçbiri canımı yakmıyordu, duygularımı köreltmekten başka bir şey yapamazdı da.
Babamın son 'Yeter' lafından sonra kayıtsız kalamadım. İhtiyaç dışında çıkmadığım odamdan çıkmaya yeltendim.Sabır bir yere kadardı. Benimkisinin ise sınırları aşınmıştı da ses çıkarmıyordum. Ama artık bir şeyler demenin vakti gibiydi....
Kapıya hışımla ilerleyip ellerimi sıktım. Kendime dur diyebilir miydim emin olamıyordum. Ve dur diyemedim de. Kapıyı açtığımda göreceklerim merak konusuydu. Yanmak ve yakmak arasında gidip geliyordum işte. Karşımda sırıtan ve bana 'Ben yendim' bakışları atan bir Hülya Özgün olabilirdi. Yandığımın bir göstergesi olurdu bu. Açıkçası pek umursadığım söylenemezdi. Ben hep yanmıştım,dibine kadar... Fakat karşımda ağlayan biri de olabilirdi ki bu benim yaktığımın göstergesiydi.
Kafamı bu düşüncelerden uzaklaştırıp içeriye adımlarımı atmaya başladım. Görüş açıma ilk olarak yerdeki annem girdi. Ağlıyordu. Her zaman ki gibi. Bu sanırım yaktığımı gösteriyordu. Fakat bunu bile umursamadım. Cidden bu yaşadıklarım 16 yaşındaki birine göre film konusu gibi değil miydi? Hayatım tepetaklaktı ve ben ne yazık ki bir rüyada veya filmde değildim. Etrafıma tekrar bakındıktan sonra babamın olmadığını fark ettim. Anneme dönerek sorumu yönelttim.
'Bitti mi?' Sorumun ağırlığını ikimizde fark etmiştik. Bakışlarını kısa bir süre bende tuttuktan sonra patlayan dudağıyla bana buruk bir tebessüm bahşetti...
''Bitti ama geçmedi.Senin için ise hiç geçmeyecek. Elis, Elis, Elis.. Ben bu oyunlardan kurtulduğumda sen bu oyunlarla mücadele edeceksin. Karmaşadan başka bir şey olmayacak hayatında;Ne aşk ne sevgi. Dayanamayacaksın ölmeyi dileyeceksin . Ama ne yazık ki yaşayacaksın.Bitmedi ve bitmeyecekte Elis .Acın hiç geçmeyecek. Buna mahkumsun...''
Ciddi miydi?Kelimelerinden korkup ona uyacağımı falan mı sanıyordu? Yanılıyordu. Her ne kadar da biyolojik olarak hak sahibi olsa da kalbimde yeri bile yoktu. Dışarı sesli bir nefes verdim. Ve sahte tebessümümü yüzüme indirdim. Sahne hazırdı rolüm ise çoktan yazılmıştı. ''Eee ne güzel işte ben tek başıma güçlü bir şekilde savaşırken sen ise takıntında kaybolacaksın. Pes edip yorulduğunda ise varlığım yanında olmayacak. Ruhum ise ... O zaten senden bıkmış, sana ihtiyacı bile olmayacak.'' deyip arkamı döndüğümde bazı cümleleri aklımda tutmam beni rahatsız etmişti.
Birkaç adım atıp durduğumda bakışlarının keskinliği sırtımı değilde ruhumu deliyordu.Beni bu kadar güçlü kılan insanlar arasındaki en büyük etkendi o.Baştan yaratılmış gibiydim.Sadece öfke,kin,nefret olarak doğmuş olmam benim sorunum değildi.Yaramı açan da kanatan da onlardı.Çocukluğumun katilleriydiler. Durdum. Kelimeleri toparlayamıyordum.Bir an güçlü hissettim.
''Sen benim sadece bedenimi görebiliyorsun.Ruhumu bile görmekten acizken bana oyunlardan bahsetme Özgün. Ayrıntıları atlıyorsun. Ben bu oyunun şahıyım, sen ise sadece küçük bir piyon. Tüm bunlar sonlandığında ise ben ne bir Özgün olacağım ne de o seni tatmin eden küçük güçsüz kız. Karşıdan kapı gibi duracağım. Ama sen saf dışı olacaksın. Acıyorum Özgün... Şimdilik huzurlu geceler. Sonra zaten sen fark etmeden paramparça olacaksın. ''
Sonrasında rahatlarcasına bir nefes verdim.
''Ne kadar rahatladım bilemezsin,anne. Ve ayrıca güzel hamleydi piyon.'' Adımlarıma omuzlarımı dik tutarak devam ettirdim. Beni doğuran annemin kendi oyunlarına dahil etmesi acımasızcaydı. Benim ona böyle konuşmam ise ondan daha acımasızdı.
12 yaşına kadar el bebek gül bebek yetişmiştim. Daha hiçbir şeyin farkında değilken o tozpembe dünya kaybolmuş yerine karanlık gelmişti. Ben karanlık biri değildim. Çevrem karanlıktı, oyunlar karanlıktı ve en önemlisi annem ve babam karanlıktı.
12... 12 yaşında farkına varmıştım bazı şeylerin. Ben, ben değildim. Ne soyadım bana aitti. Ne de babam dediğim kişi biyolojimi taşıyordu. O gün dibe battığımı zannetmiştim. Oysa bu tam anlamıyla bir yanılmaydı. Her şey yeni başlıyorken pes etmek bana yakışmazdı. Tam olarak boşluktaydım. Tarafsız olmak benim dünyamda o kadar zordu ki...
Yaşadığım olaylar beynimi kemirmeye başlamıştı. Yine umursamadım ya da umursamadığımı sandım. Kapıyı kapattıktan sonra derin bir nefes alıp kapıya yaslandım. Bu hareket benim için 'Bu da geçti.İllaki geçecek' demekti.
Bu gecede bu kadarıyla sınırlıydı. Gecenin devamında ise çalışma masama oturup ders çalışmakla geçti. Önümdeki sınav beni kurtaracak nitelikteydi. Saat 4'e gelirken ise çalışmalarıma son verdim. Göz kapaklarım beni kınarcasına yanıyordu. Neyse ki bu günde böyle geçmişti. Bu gecede böyle bitmişti...
Sizce Hülya kötü biri mi ?Yoksa Elis fazla kaba mı davranıyor?
Merhaba!Bu bölüm yazdıklarımın arasından en kısası olmalı.Bu sadece bir başlangıç bölümü.Olayları veya konunun biraz anlaşılması için yayımlıyorum.Tekrar görüşmek üzere!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VEDA
Roman pour AdolescentsBeethoven'ın dokuzuncu senfonisine benziyordum.Hızlı ve ölümü çağrıştıran.Aynaya her baktığımda ölümü isteyen, soluk bakan kız artık beni şaşırtmıyordu.Hızlı yaşayıp hızlı ölüyordum işte... Beni görebiliyor musunuz?Ben bütün yaşadıklarımın suçunu...