Bölüm 1- 'Fırtına'

75 8 0
                                    

MAVİ 

'İnsanlar mutlu anlarını yaşar, mutsuz anılarını yazar.' Kalemimden çıkan bu satırları okuyup kitabımı kapattım. Evet, benim kitabım, benim satırlarım. Yazdığım fakat pek az kişinin okuduğu kitaplarımdan birinden sadece bir kaç satır bunlar. Kitabımı kapatıp Zeus'a çevirdim yüzümü. Okuduğum cümleyi bir kez daha yineledim. Zeus ön patilerinin üzerine koyduğu başını kaldırmadan gözlerini bana dikip yattığı yerden boş boş bakıyordu sadece. Onu bir yıl önce yol kenarında bulup karavanıma aldığımdan beri benimleydi. Alelade bir sokak köpeğiydi sadece. Gördüğüm en miskin ama bir o kadar da gördüğüm en kuvvetli hislere sahip hayvandı. Onu bulduğumda henüz küçük bir yavruydu, yol kenarında öylece yatıyordu. Belediyenin sokaklardan toplayıp kuş uçmaz kervan geçmez bir dağ başına bıraktıkları diğer sokak hayvanlarından sadece biriydi. Kendinden daha büyük başka bir köpeği hayli kızdırmış olacak ki onu bulduğumda her yeri ısırık izleri, yara bere ile doluydu. Bir veteriner olmasam da beş yıl aldığım yarım yamalak tıp eğitimi onu iyileştirmeme yetmişti. Ona Zeus adını vermiştim çünkü onu bulduğum gün gökyüzünden korkunç yıldırımlar yeryüzüne birer birer iniyordu. O an aklıma yıldırımlarıyla meşhur yunan tanrısı Zeus gelmişti. Zeus ne iri ne de ufak bir köpekti, tüyleri kızıla çalıyordu, kulakları ise hep dikti. Ona geçen süre zarfında hayli alışmıştım, cümlemi bitirdiğimde bana boş boş bakarken her zaman yaptığım gibi onunla konuşmaya çoktan başlamıştım bile.

'Bana cevap vermiyorsun demek Zeus Efendi, ama biliyorum ki hislerin kuvvetli. Cevap vermesen de ne demek istediğimi gayet iyi anlıyorsun.'

Oturduğum yerden kalkıp yiyecek bir şeyler hazırlamak için karavanımın ufacık mutfak bölümüne doğru ilerledim. Gün ağır ağır öğleye yaklaşıyordu. Bir şeyler yemeliydik. Bir sigara yaktım ve işe koyuldum. Bir yandan kendime ve dostum Zeus'a öğle yemeği hazırlarken diğer yandan da konuşuyordum. Kimine göre kendi kendime, bana göre ise Zeus la.

'Sana birşey itiraf edeyim mi Zeus, sen olmasaydın muhtemelen delirirdim. Evet, evetciddiyim kafayı yerdim. Karşında seni dinleyen bir canlının olması seni direktolarak kendi kendine konuşma deliliğinden çekip çıkartıyor. Karşındaki bir ağaç bile olabilir. E oda canlı sonuçta. Sende beni dinliyorsun, bu bana hayli iyi geliyor. Hatta sadece dinleyip bana cevap vermemen daha iyi.'


Suda haşladığım patatesleri soyup bir yandan da konuşurken küllükte duran sigaranın eridiğini fark edip bir duman çekiyorum, elimin ıslaklığıyla filtresi ıslatmamaya çalışarak. O esnada cümlemi bitirirken Zeus kafasını kaldırıp havlıyor, tam iki kez.

'Sadece dinleyip cevap vermemen daha iyi dedim diye havlıyorsun değil mi?'

'Hav hav'

'Yapma ama Zeus hep bunu yapıyorsun, kötü bir şey söylemedim, kızmana gerek yok. Bak dostum cevap vermemenden kastım insanlar gibi bilindik cümleler kurmuyorsun. İnsanlar bunu yapar genelde, bir şey dediğin zaman her zaman senin zaten bildiğin şeyleri söyler dururlar. Adı da 'seni dinledim konuyla ilgili bir şeyler söyledim ben gerçek bir dostum' olur. Kastettiğim tam olarak bu Zeus. O yüzden sen üzerine alınma, senin verdiğin cevaplar emin ol daha tatminkar dostum. Cevabın sadece iki kelime 'hav ve hav' olsa bile insanların kurduğu çoğu uzun cümleden daha tatminkar ve bir çok uzun cümleden daha fazla içimi rahatlatıyor inan bana.'

Haşladığım patatesleri güzelce soyup küp küp doğruyorum. Üzerine haşladığım iki yumurtayı yine özenle doğrayıp, küçük küplere böldüğüm domatesi ekledikten sonra biraz da maydanoz serpiştirip mis gibi zeytinyağını hafifçe üzerinde gezdirince öğle yemeğim güzel bir patates salatasına dönüşüyor. Aynından Zeus'a da hazırlıyorum. Sokak köpeği genlerinden olsa gerek önüne koyduğum hiçbir şeyi yadırgamıyor Zeus.

MAVİYEŞİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin