Bölüm 2 - 'Battaniye'

26 4 1
                                    

YEŞİL


Tam oniki yaşında bir beden. Oniki yaşım. Elleri göğsünün açık uçlarını kapatmaya çalışıyor. Aynada gördüğü yüzünde birkaç sivilce. Sağ göğsünü kapatan elinin üstünde tırnak izleri. Kameranın klik sesi. O iğrenç ses. O iğrenç tınılı ses. Mecburi ses. Boğazını sıkan bir el. İki el ve daha fazla artmakta olan. Nefes alamadıkça kahkaha atıyor. Ellerden biri belinin iki yanını sardığında işte o zaman çırpınıyor. Bağırmak istedikçe daha çok gömülüyor ellere. O eller ki nasır dolu. Ama onu iğrendiren şey bu değil. Anne demeye çalışırken kısıldı gözünün rengi, sesi kayıp. Onbeş yaşım irkilerek bu anı izliyor, sesim o kadar kayıp ki vücudunu eritiyor boğazımdaki ağrı, sesim çıkmıyor. Annem duysun, hissetsin uyandırsın beni artık. Aynada hem onu hem kendimi görüyorum, aynaları sevmiyorum. Eller devamlı üzerinde, sanki dokunmuyor ama boğuyor gibi kendini.

Uyandı!

Oniki yaşındaki küçük kız onbeşinde bile aynı acıyla uyandı.

Boğazım yırtılıyor gibi, göğsüm inip kalkıyor, yatağımdayım. Annem başucumda beni sakinleştiriyor, elleri saçlarımda, dilinde tam çözemediğim bir dua. İçimdeki sıkıntıyı gidermiyor bütün bunlar, annemin yüzündeki kahkaha irkiltiyor beni, uyanmamışım, ettiğim dualar işe yaramıyor. Annem yabancı, benim hükmüm yok bedenim üzerinde.

Bağırıyorum, sesim yok.

Kalkmak istiyorum, vücudum külçe.

Dua ediyorum, yarım yamalak dilimde.

Nefes alamıyorum, üzerimdeki karaltı kalkmıyor.

Kendi iniltilerimin farkındayım, rahatsızım bundan. Son bir dua kırıntısı dilimdeyken gözlerimi açtım.. Alışamadığım yirmi yaşım, hayalet gibi yakamı bırakmayan gerçekliklerle dalga geçen yaşım..

Etraf sevmediğim o sarı ışıkla kaplı, benim odamda sarı ışık yok ki...

Kendi odamda olmam gerekirken saniyeler içinde fark ediyorum olduğum hali. Bunun da bir kabus olması gerekmez mi?

Üstümdeki battaniye kalın ve tüylü, vücudumu kaşındırıyor, bir dakika benim üzerimdekiler...

Bütün bu idrak aşamasında benden biraz ötede duran elindeki kalemi masaya vurdukça usul usul ses çıkartan adamı görüyorum.

Çaprazımda duran adamın sırtı bana dönükken ne hissedeceğimi bilmiyorum.

Hediye, sahil, Julie, telefon, korku...

Ayağımdaki sızlamanın yoğunluğuna odaklanmam gerekirken, ben karşımdaki adamı incelemeye devam ediyorum pullu, ölmemişiz.

Kendimden kaçamadığım gibi hayattan da kaçamıyorum.

'Sakın üşütme. Sakın yaşlanma. Sakın yıkılma.

Sakın sakın o güzel ruhunu ayaza tutma.'

diyen o aşık olduğum kadının dizelerine tutunmuştum, ruhum ayazı yuttu, devrildim. Peki beni devrildiğim yokuştan buraya sürükleyen bu yabancı da kim?

Hayatımda birçok şeyin beni derinden etkileyen bir tesadüf olduğunu söylediğim bir akşam Arif abi 'tesadüf diye bir şey yoktur sevgili kızım, senin elinin değdiği her bir kararı sana en güzel şekilde getiren tevafuktur.' demişti.

Peki bu bahsedilen tevafuk neden hep beraberinde sorular barındırıyordu?

Yıllardır rast gelmediğime dualar ettiğim geçmiş, yıllardır varlığını bilmediğim bir yolda göstermişti dişlerini.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MAVİYEŞİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin