Hollanda'nın başkenti olan Amsterdam da dünyaya geldim. Amsterdam diyince insanların aklına gelen ilk iki şey klasik müzik ve ördektir net. Tabi yerseniz..
Mevsimlerden kıştı ve burası kış aylarında alışkın olmayan insanı dondurabilirdi. Soğuk havayı seven ve alışkın olan kişiye de burda yaşamak hiç de zor gelmiyordu. Her zaman tenime işleyen o rüzgarı, yağmurun altında yürümeyi sevmişimdir ve sanırım ben kışa aşıktım. Kendimi tanıtacak olursam da adım Hera ama herkes tavşan derdi bana. Uzun boylu, esmer teniyle dikkat çeken, siyah kısa saçlı biriyim. Genellikle siyah giyen, kıyafetteki renk seçimlerimin aksine hayata dolu dolu bakan biriyim. Çevremdeki insanlar poliyanna olduğumu söyleyip azarlasalar da ben bu halimden memnundum. İnsanları, anlattıkları şeyleri, sorunlarını, mutlu ve mutsuz anlarını dinlemeyi seviyorum. Onlarla konuşup yardımcı olmaya çalışıp kendilerini iyi hissetmelerini istiyorum ve bunu başardığımda en mutlu insan ben oluyorum.
Onu da böyle tanıdım.
Anders...
Sarışın, uzun boylu, geniş omuzlu, yeşil gözlü Anders. Gülümseyince yanağında oluşan çukuru, üzüldüğün de hırçın tavırlarını, fevri hareketleriyle sevdim. Bazen küçük bir çocuk gibi bakardı gözleri o kadar masumdu ki bu dünyaya ait değilmiş gibi düşünürdüm. Sevdiklerine değer verip kendini siper eden biriydi.
O benim için gökyüzüydü..
O benim için maviydi..
Bulutların üstündeymiş gibi hissettirirdi.
Sanki onlayken herşey tamamdı.
Sanki onlayken hiç bir sorun yoktu.
Her zaman bir umut vardı.
En çok sevdiği şey motorsikletti ve bunu bana aşılamayı başarmıştı.
Beraber motora atlayıp istediğimiz heryere giderdik. O kadar eğlenceli oluyordu ki rüzgara karşı gelip savaşmak gibi birşeydi. Motor üstündeysen herşey mükemmel denilecek kadar güzeldi. Rüzgarın etkisiyle yaz ayında bile üşüme olanağınız oluyordu. Herşey gözünüzün önünde hızlıca akıp gidiyordu, rüzgar gözlerinize vurduğu anda yaşarmasına neden oluyordu ve teninize işleyen her bir rüzgar ürpermenize neden oluyordu.
Özellikle yağmur yağdığında biniyorsanız işte o bambaşka birşeydi.
Motor üstündeyken gittiğiniz hız ne kadar olursa baştan aşağı daha çok ıslanıyorsunuz. Genellikle yağmur yağdığında Anders kapıya gelip "gidiyoruz bebeğim" derdi. Ben hiç bir zaman reddetmezdim ve ekipmanlarımı giyip koşarak evden çıkardım. Onu karşımda her görmem de karnımdaki kelebekler daha çok kanat çırpıyordu sanki. Başım dönüyor ve dudaklarım kuruyordu. Nasıl başarıyordu bunu hiç bilmiyorum ama her zaman aynı etkiyi bırakıyordu bende.
Küçüklüğümden beri onu tanıyordum. İnsanlar pek sevmezdi, etrafındakilere çok sert davranırdı. Neden böyle olduğunu hiç bir zaman bilmezdim. Ben ne kadar seversem seveyim çevremdeki insanlar sevmezdi ve buna ailemde dahildi. Onunlayken zaman nasıl akıp gidiyor bilmiyordum buda eve geç gelmeme neden oluyordu.
Aslında ailelerimizin " O kötü bir çocuk görüşmeni asla istemiyorum." Dediği tiplerdendi Anders. Ama bana karşı öyle değildi çok farklıydı keşke Anders'in gerçek kişiliğini herkes görseydi.. Ailem ne kadar onaylamada da görüşmelerimiz devam etti. Birlikte piknik yapıp, çadır kuruyorduk. Herşey mükemmel gidiyordu ki bu da beni bir hayli korkutuyordu.Çadır kurduğumuz gün hava biraz esiyordu. Rüzgar estikçe Anders'in kokusu her hücreme işleyip beni ısıtıyordu.
Gözlerini gözlerime sabitledi vee evet ben bu bakışı biliyordum. Birşeyler gelmişti aklına bunu söylemek için heyecanlanıyordu. "Bu bakışı biliyorum söyle " dedim gülümseyerek. Bana doğru yaklaştığı anda nefes alışverişlerimi kontrol etmem gerektiğini düşündüm ve kendimi sakinleştirdim. Saçlarımı kulaklarımın arkasına itti ve " sana motor dersi vermek istiyorum ve o yarışa seninle beraber katılmak istiyorum." Bunu duyduğum an hem heyecanlanmıştım hemde ne saçmalıyordu bu ben yarışa falan katılamam saçmalık bu !
"Lütfen bebeğim bunu sevdiğim insanla yapmayı istiyorum ilerde çocuklarımıza anlatacağımız güzel bi anımız olur." Bunu dedikten sonra kahkaha attı. Birtane vurmuştum ona ve gülmesine bende ortak oldum. " Bilmiyorum bunu düşünmem için bana zaman ver." Diyebilmiştim sonunda. O gülümserken öyleee saatlerce bakmak istiyordum sadece. Tanrı aşkına böyle tatlı tatlı gülerken nasıl odaklanıp düşünecektim.
Karanlık ve aydınlık arasında ince bir çizgi vardır. Ya o çizgide kaybolursun yada o çizgi de yeni bir hayata adım atarsın. Sen benim yolumu aydınlatan taraf mısın ? Yoksa karartan mı ?
Gözlerine baktığımda karar veremiyordum resmen. İçinde kaybolup oraya hapsoluyorum.
Bunları yarın düşünmek istiyordum. Yeni bir sabaha uyandığım da bunun cevabını vermek istiyordum. Şuan sadece onun yanına uzanıp kokusuyla uyumak istiyordum ve öyle de yaptım.
Bana sarıldığında yorgun olduğumu ve üşüdüğümü hissetmemiştim.
Sahiden sen nasıl girdin hayatıma ? Yıldızların kayması ile tutulan dilek ? Sahi onlardan biri misin ?
İyi yada kötü bilmiyorum ama seni seçmiştim herşeye ve herkese rağmen..
Bu düşünceleri hemen bir kenara ittim. Kendimi onun kollarına bıraktım. Sıcacık teniyle birleşen vücudumu uyuması için serbest bıraktım. Her nefes alıp vermesiyle inen göğsü bana huzur veriyordu bunu hissetmek, bunu yaşamak çok müthiş bir duyguydu.
Gözlerimi kapattım.
" İyi geceler tavşan " dedi sevdiğim ses tonuyla..
Bende biraz daha yanaşıp, ellerini tutup ufak bir gülümseme ile cevap verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gök'yüzüm
Teen FictionHeryer aynı, Herkes aynı, Yürüdüğüm bu yol, etrafımdaki ağaçlar, karşımda duran adam bile aynı... Peki ne istiyordu benden ? Neden hep aklımda yada hep yanımda.. Aklım almıyordu her üzgün olmam da her ağlamam da bunu nasıl hissediyordu.. Hissedip na...