Bölüm 1

72 1 0
                                        

İmkansız / Bölüm 1

Odaya giren güneş ışıklarıyla gözlerimi açıyorum. Ah, harika bir gün. Gerçekten harika. Kapı nazikçe çalınıyor.

-          Prenses Yvonne. Günaydın. Babanız ve ağabeyiniz aşağıda kahvaltı için bekliyorlar. Bir an önce hazırlanmalısınız.

-          Ah, tabii ki hemen giyiniyorum Caitlin.

Caitlin’i seviyorum. Gerçekten tatlı bir kız ve içinde kesinlikle kötülük barındırmıyor. Sonra kocaman gardırobuma ilerliyorum ve açıyorum. Babamın doğum günüm için hediye ettiği elbisenin ipeğine dokunduktan sonra yanındaki en sevdiğim elbiseyi çıkarıyorum. Turkuaz… Beni mutlu eden pek çok şeyden biri. Kabarık elbisemin kumaşını da çok seviyorum. Kararımı veriyorum. Bu sabah için bu elbiseyi giyeceğim. Saçlarımı da düzeltiyorum ve elbisemi giyip hemen aşağı iniyorum.

Sarayımız harika. Altın sarısı rengindeki kubbeli tavanını ve duvarlardaki toz pembe işlemelerini çok seviyorum. Sonra karşıma ağabeyimin masmavi gözleri çıkıyor. Evet, onu da seviyorum. Onun gözlerini de, babamın beni okşayan kocaman ellerini de, Caitlin’in sesini de seviyorum. Kocaman sarayımızda yaşamaya bayılıyorum, kabarık elbiselerimi, şık eldivenlerimi, saçlarımı seviyorum. Rejanklardan olmayı seviyorum.

Rejanklar özel bir ırk. Özel güçlere sahipler. Hepsinin elektriği yönetmek gibi ve ayrıca bazılarına verilen özel güçleri vardır. Ben henüz bunu keşfedemedim çünkü özel güçler 17’sinden sonra anlaşılır. Özel bir büyüyle içindeki güç canlanır. 17. yaş günüme tam 23 gün 13 saat var. Sayıyorum çünkü fazlasıyla heyecanlıyım. Gerçek bir Rejank’ın özel bir gücü olmalı bence. Diğerleri çok sıradanlar. Ve her gece aynı şeyi diliyorum: Lütfen, lütfen benim de özel bir gücüm olsun, diye. Bazılarımız fiziksel, bazılarımız zihinsel bazılarımız ise büyü konusunda yetenekli oluyoruz. Ben sadece yeteneğe sahip olmayı düşlüyorum. Ne olduğu benim için fark etmez. Yetenek yetenektir.

Her neyse, sabahki felsefemi de yaptıktan sonra uzun kahvaltı masamıza oturuyorum. Önüme leziz yiyecekler konuyor. Dün akşamdan kalan misafirlerimiz var. Kronkların prensi ve ailesi bizi ziyarete geldiler. Laf aramızda onları sevmiyorum. Kronkların prensi çok sinir bozucu bir varlık. Ne benim gibi ne de ağabeyim gibi değil. Ne cana yakın ne de sıcakkanlı. Evet, benimle konuşuyor ve bana iyi davranmayı “deniyor”. Ama bunların yapmacık olduğu o kadar belli ve mide bulandırıcı ki. Üstelik sadece o da değil bütün ailesi öyle. Özellikle annesi çok sinir bozucu. Yapmacık ve kulak tırmalayan bir kahkahası var. Onun yanındayken ruh sağlığımın zarar görmesinden korkuyorum. Babasıysa biraz ezik. Evet, bir kral ve bu konuda çok görkemli. Ama karısı konuşmaya başladığı anda adam susuyor ve önüne dönüyor. Hatta bazen başını önüne bile eğiyor. Oysa babam öyle değildi. Annem konuşurken zevkle onu dinlerdi. Ah, annemi özlüyorum.

Her neyse misafirlerimize dönelim. Dediğim gibi adam karısının yanında fazlasıyla ezik. Gerçi benim de karımın öyle bir ses tonu olsaydı kulağımda pamuklarla gezerdim. Tiz sesi konuşurken bile insanı rahatsız ediyor. Sanki cızırtılı gibi. Üstelik o kadının ve oğlunun bana bakışlarından da hoşlanmıyorum. Sanki yiyecekmiş gibi bakıyorlar bana. Ve bu beni her şeyden çok rahatsız ediyor.

----------------------------- ---------------------

Aradan tam 4 gün geçiyor ve Kronklar yeniden saraya ziyarete geliyorlar. Bu sefer prensin yüzünde çok iğrenç bir gülümseme var. Son derece pişkin ve rahatsız edici. Onu gördüğüm an istem dışı yüzümü buruşturuyorum. Oysa o bundan rahatsız olmuyor, gülümsemesini daha da büyütüyor.

Ağabeyim ve ben salondan çıkıyoruz. Babamla baş başa bir şey konuşmak istiyorlar. O da huzursuz görünüyor. Bir şeylerden rahatsız olmuş gibi. Bahçede yürümeye başlıyoruz. Güllerin ve süs havuzunun önünden geçerken:

İMKANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin