Küçük Asker

748 18 5
                                    

Karanlık ve ıssız bir sessizlik...
Mevsim, bahardan yaza geçişi gösterse de burası dışarıdan tecrit edilmişçesine soğuk ve yalnız..
Yunan zabitlerinin  çekiştire çekiştire beni attıkları nezaret de onlar gibi kirli ve pis.
Onlar nasıl ki bizim topraklarımıza yakışmıyor, sığ duruyorlarsa ben de buraya yakışmıyorum; yalnız ben değil hiçbir Türk, burada olmayı hak etmiyor. Şu an, onların olması gereken bu yerde bizim bulunmamız mide bulandırıcı.
Etrafıma bakıyorum , yan duvarın üstünden sızan bir tutam ışık aydınlatıyor bulunduğum cehennemi, tıpkı içimi aydınlatır gibi.
Gözlerim dolu dolu olmuş düşünüyorum başıma gelebilecekleri. Korkar gibi olduğumda Hasan ağabeyi düşünerek kendimi teselli ediyorum.

Ben ne kadar dik durmaya çalışsam da başta ellerim olmak üzere bedenim nezarethane koşullarına tepki vermeye çoktan başladı. Ellerimin soğuktan mosmor olduğunu görünce iki elimi birbirine kenetleyerek mantoma sıkıştırdım. Bu sırada annem ve babamın geldiğini fark ettim. O an anneme sımsıkı sarılmak, başımı omzuna yaslayarak hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim ama annemin gözlerindeki endişe ve korkuyu görünce zorla da olsa gülümsemeye çalıştım. Annem ısrarla bunu neden yaptığımı soruyor ve sebebi olanları söylemem için yalvarıyordu.
Yapamazdım ki, adını dahi bilmediğim kahramanları ele veremezdim. Hem bilsem de söylemezdim aksine daha çok arkalarında dururdum.
Annemi sakinleştirmem gerekiyordu ama diyecek pek sözüm yoktu. Usulca annemin susmasını bekledim. Ne dese başımı sallıyordum onaylamak yahut reddetmek için. Ellerimi tuttu annem,
"Üşümüşsün" dedi ve yanındaki bordo şalı sardı ellerime.
"Kendine dikkat et" dedi ve gitti.

Annemin gidişini izledikten sonra yerime oturdum. O sırada yan koğuştan Mehmet'in sesi gelmeye başladı daha doğrusu Mehmet'e yapılan işkence sesleri. Ne yapacağımı bilemedim, demir parmaklıklara sıkıca sarıldım ve "Mehmet" diye ağlamaya başladım. Daha birkaç saat öncesine kadar kızıp darıldığım Mehmet için şimdi bir kardeşe duyulan acıyı duyuyordum.

Bitmiyordu lanet olası işkence. Yunan zabit acımasızca devam ediyordu Mehmet'e zulmetmeye ama bilmezdi ki bizim konuşmayacağımızı, vatanı satmayacağımızı. Vatanı satmaktansa ölümü yeğleyeceğimizi bilemezdi.
Bu vatan için lazım olan dayaksa yerdik; gurbetse çekerdik, ölümse ölürdük lakin vatana ihanet o sadece kanı bozuklara mahsustu, bizim gibi vatanperverlere değil.

Uzun vakit olmuştu. Mehmet'in sesi gelmeye devam ediyordu. Bense ağlamaktan bitap düşmüş yere yığılmıştım.
O vakit babam geldi. Sadece başımı  kaldırmakla yetinmiştim o da kısa süreliğineydi. Ona bakacak tahammülüm yoktu:
"Ben yaptım demişsin"
Başımı kaldırdım:
"Birilerinin yapması gerekiyordu."
"Neden yaptın bunu, işlemediğin bir suçu neden üstlendin?"
"Ben ya da bir başkası ne fark eder?"
"Eder, eğer cezası ölümse eder!"

Duraksadım. Babamın ağzından çıkan ölüm kelimesi ile başımı kaldırıp ona baktım:
"Kabul" dedim sessizce.
"Hilal!" diye bağırdı.
"İdamla yargılanacaksın diyorum idam!"
"Vatan için ölürüm."
"Bu ısrarın neden kızım?"
"Bana hürriyetin kıymetini babam öğretti. Onun ardından bayrağı ben devraldım. Gururla da devam ettireceğim."
"..."
Susmuştu Albay Cevdet. Öyle ya diyecek lafı yoktu, nasıl olsundu. O, bir vatan hainiydi; şerefli bir Türk askeriyken üniformasını kirletmiş ve zalimin tarafına geçmişti. O bilmese de en çok onun için mücadele ediyordum bu yolda, onun ayıbını örtmek için.

Uzunca bir süre gözlerime baktıktan sonra bir şey demeden ayrıldı yanımdan.

Ne kadar süre uykudaydım ya da saat kaç bilmiyordum ama gözlerimi açtığımda şafak sökmüştü . Etrafa kulak kesildikten sonra herhangi bir ses duymayışıma sevinmiştim,   Mehmet'in sorgusunun bittiğini düşünerek.  Yüzüm yeniden düştü , çünkü bu demekti ki sıra bana geliyordu. Konuşturmak için ne türlü işkenceler yapabileceklerini kestirmeye  çalışırken kapım açıldı .
General Vasili, elinde battaniyeyle yanıma geldi.
Nezaretin soğukluğundan, yemeklerin çamurluğundan dem vurdu. Küçük çocuğu kandırır gibi beni bu sözlerle korkutmaya, kandırmaya çalışıyordu.
"Benden daha aciz biri varsa o da sizsiniz" dedim.
"Cesaretiniz beni kendinize hayran bıraktı küçük hanım" dedi.

Bir Smyrni EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin