Pandora'nın Umut'u

744 24 5
                                    

"Buradayım işte, silahın ucunda...
Vursana hadi...
Yapamazsın...
Vuramazsın...
O silah bende olsaydı...
Bir an bile tereddüt etmeden vururdum seni!"

Hilal, gece Leon'a söylediklerinin ızdırabıyla yatağında bir sağa bir sola dönüyor ama mümkün değil uyuyamıyordu. Kulağında sürekli Leon'a söyledikleri yankılanıp duruyordu. Bu sözleri söyleyen kendisiydi, yaralamak istediği ise Leon; lakin kendi canı daha fazla yanmıştı. Sözlerinin altında kalmış, ezilmişti Hilal. Hâlbuki bu sözleri söylerken kendinden o kadar emindi ki kalbinden geçenler olarak düşünüyordu bunları, Leon'la göz göze gelene kadar. O kehribar gözlere bakıp devam edemedi, yaralayamadı daha fazla zehirden zehir sözleriyle Leon'u. Hızlıca uzaklaştı ondan; yaraladığı, yaralandığı yüreğiyle. Bir insan başkasına nişanladığı okuyla yaralanabilir miydi?..

Tüm gün kapı kapı dolaşıp kumaş toplamalarına, tüm gece de onları dikmelerine rağmen yorulmayan Hilal, bir adamın karşısında iki dakikada yorulmuş, yaralanmış ve belki de esir düşmüştü...

Ablasının uyuduğundan emin olan Hilal, usulca yataktan çıkıp kitaplarının olduğu dolaba yöneldi. Önceden başlamış olduğu "Mai ve Siyah" kitabını eline alıp yatağa girecekken aklına gelen şeyle duraksadı ve dolaba geri dönüp kitabı aldığı yere bıraktı. Giysi dolabına yönelen Hilal, ses çıkarmamaya çalışarak dolabın kapısını açtı. Kışlık giysilerin olduğu rafa elini uzatarak nezarette Leon'un kendine vermiş olduğu Rübab-ı Şikeste'yi çıkardı. Kitabın kapağına dokunmasıyla aklına yine demir parmaklıklar ardında yaşadıkları geldi ve Leon'un onu ipten kurtardığı anı hatırlamasıyla eli istemsizce boğazına gitti.

Elindeki kitapla yutkunarak yatağına yöneldi Hilal. Rastgele bir sayfayı açıp okumaya başladı.

Bir yaratıcı güç var, ulu ve akpak,
kutsal ve yüce, ona vicdanla inandım.

Yeryüzü vatanım, insan soyu milletimdir benim,
ancak böyle düşünenin insan olacağına inandım.

Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var;
dünya dönecek cennete insanla, inandım.

Yaradılışta evrim hep var, hep olmuş, hep olacak,
ben buna Tevrat'la, İncil'le, Kuran'la inandım.

Tekmil insanlar kardeşi birbirinin... Bir hayal bu!
Olsun, ben o hayale de bin canla inandım.

İnsan eti yenmez; oh, dedim içimden, ne iyi,
bir an için dedelerimi unuttum da, inandım.

Kan şiddeti besler, şiddet kanı; bu düşmanlık
kan ateşidir, sönmeyecek kanla, inandım.

Elbet şu mezar hayatı zifiri karanlığın ardından
aydınlık bir kıyamet günü gelecek, buna imanla inandım.

Aklın, o büyük sihirbazın hüneri önünde
yok olacak, gerçek dışı ne varsa, inandım.

Karanlıklar sönecek, yanacak hakkın ışığı,
patlayan bir volkan gibi bir anda, inandım.

Kollar ve boyunlar çözülüp, bağlanacak bir bir
yumruklar şangırdayan zincirlerle, inandım.

Bir gün yapacak fen, şu kara toprağı altın,
bilim gücüyle olacak ne olacaksa... İnandım.

Hilal rastgele okuduğu şiirle donup kalmış, ne düşüneceğini şaşırmıştı.

Tüm insan soyunu bir millet olarak kabul etmek, tüm insanlığı tek bir dinde saymak, tüm bu zifiri karanlığın ardından aydınlığın doğacağına inanmak...
Böyle bir zamanda, bu kadar iyimser olmak, amentü mü yahut tuzak mı diye düşündü Hilal.
Aramızdaki din, dil, ırk hudutlarını kaldırıp bir olmak, olacağına inanmak...
Tevfik Fikret inandım diyordu acaba biz de inanabilir miyiz, böyle bir umuda sığınabilir miyiz? Herkesten bunu bekleyebilir miyiz?
Olmaz! Mümkün değil. Her gün oluk oluk bu vatan için dökülürken şehit kanı, böyle bir ihtimale sığınmak, böyle bir ihtimalin peşinden gitmek ne vahim bir hayalperestliktir diye düşündü Hilal.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 25, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Smyrni EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin