Kara Boranda Bir Gül

453 20 0
                                    




Olmuştu. Kurtulmuştuk, sebebi bed bir af olsa da dar ağacından Mehmet'le birlikte sağ olarak inmiştik.

Evimizin, kendi evimizin önündeydik. Hiçbir işgalci gücün olmadığı, kapısında Yunan askerlerinin beklemediği, içinde Yunan'ın yaşamadığı evimizdeydik. İlk işim yıkanmak olmuştu. O lanetli yerin izlerinden kurtulmak istiyordum. Odamızda annem saçlarımı tararken aklıma babam gelmişti. İnfazım gerçekleşecekken babamın o vakur duruşu gözümün önünden gitmiyordu. Beni hiç mi sevmiyordu, beni kurtarmak için hiç mi çaba göstermemişti? Bu soruları annemle paylaştığımda beni teselli edecek sözler söyleyememesi canımı daha da çok yakmıştı. Teğmen Leon'un bile benim kurtuluşum için uğraştığı zamanlarda babamın kılını kıpırdatmayışı...
...
Günler sonra gördüğüm gün ışığına daha doyamamışken akşam olmuş, yatma vakti gelmişti. Ablamın yatağında sessizce oturuyordum. Sanki yıllardır o nezarette kalmışım gibi yumuşacık yatağı yadsımıştım. Ablam muzipçe gülümseyerek yatağa girdi. En sevdiği tokayı saçıma takınca şaşırdım. Küçükken bir toka için bile birbirimizi yerken şimdi böyle bir harekette bulunması ikimizi de şaşırtmıştı.
Merak ediyordum, ben içerideyken dışarıda neler olduğunu. Ablama da sormuştum. Bir heves anlatmaya başladı ablam yaşananları, yaşadıklarını.
Başta anlattıklarıyla mutlu olmuşken devamında söyledikleri beni şaşırtmıştı. Teğmen Leon'un benim kurtuluşum için gösterdiği gayret, yüzümde belli belirsiz bir tebessüme yol açmıştı. O anda aklıma nezarette Leon'un beni kurtarışı geldi. Beni sarışı, teselli edişi..

Yıldız'ın dürtmeleriyle kendime gelmiştim. O karartma gecelerinde yanımda oluşu, bir an bile umudunu yitirmeyişi, destek oluşu ve daha da mühimi beni ipten kurtarışı...
Peki ama teğmen bunları niçin yapmıştı?

Annem geldi yanımıza. Beraber uyuyacaktık. Yatağa girdik. O kadar özlemişim ki annemin kokusunu, içime çekmelere doyamıyordum. Sessizliği ablam bozdu:
"Anne, babamla hikayeniz nasıl başlamıştı, anlatsana bir daha?"
Annem sinirlenmişti:
"Konuşturmayın beni, aklıma getirtip getirtip de sinirlendirmeyin."
"Anne, son kez, lütfen" diye ısrar ediyordu ablam. Ben bir şey diyemiyordum. Babama olan kırgınlığım, onun hakkında konuşmama mani oluyordu. En sonunda annem "Bu son " diye anlatmaya ikna olmuştu.

"Babanızla hastanede, acilde tanıştık. Yaralanmıştı, omuzundan. Pansumanını yapacaktım. Açıkçası yarası ağırdı ama ben pansumanını yaparken gıkı çıkmıyordu. Şaşırmıştım ne oluyor diye. Sonra göz göze geldik, karşımda yaralı bir adam değil de mutlu bir adam vardı sanki. Gülümsüyordu, sebepsizce, öylesine. Başta sinir olmuştum bu ne vurdumduymazlık diye ama sonra öğrendim ki meğer orada sevdalanmış babanız bana - keşke olmasaymış!-. Sonra haber geldi bize görücüye gelmek için. Buyur etti annemler ama benim aklımda sorular vardı. Cevdet bana sevdalıymış ama ya benim hislerim? Bir ömür geçireceğim adamı sevebilecek miydim acaba diye düşünüp duruyordum. Sonra bir gün mahalleden kızlarla dolaşıyorduk. Vitrinlere bakıp iç geçiriyorduk, o an bir şey oldu. Hayatım gözümün önünden geçti gitti. Tek gördüğüm babanızın okyanus gözleriydi. Meğer, biz vitrinlere bakarken bir at arabası üzerime geliyormuş, farkında bile değildim. Cevdet koşa koşa yetişmiş, tutmuş kolumdan kurtarmış beni. Kendime geldiğimde kaldırımda, yerde oturuyorduk. Sürekli nasılsın, bir şey olmadı ya diye sorup duruyordu. O an anlamıştım. Ben bu adamla bir ömür geçiririm hatta ömrümü ömrüne veririm diye. Herkes o asker, yapamazsın onunla. Vatanın hali ortada, bir savaş bitmeden diğeri başlıyor. Ömrünü onun sağ olduğu haberini bekleyerek mi geçireceksin diye soruyordu. İnat etmiştim bir kere, babanızla evlenecektim. Kalbimi mühürlemiştim önce gözlerine sonra kalbine. Sonra da evlendik gitti işte. Yeter bu kadar, hadi uyuyun siz de."

"Ama anne, geçiştirme ya. Ne güzel anlatıyordun işte, devam etsene?"

"Uzatma Yıldız, bu kadar yeter diyorsam yeter. "

"Uff, tamam."

Bense annemin anlattıklarının etkisinden çıkamamış, annemin anlattıklarını düşünüyordum. Annem ilk kez anlatmıyordu babamla tanışmalarını, sevdalanmalarını ama ama bu seferki anlattıkları bana kendimi çok farklı hissettirmişti. Leon, Leon'la yaşadıklarımıza benziyordu. Annemin babamı pansuman edişi, benim Leon'un pansumanını değiştirişim; babamın annemi arabanın altında kalmaktan kurtarışı, Leon'un beni urgandan kurtarışı, sarılışı.
Kalbimin atışını ellerimde hissediyordum. Annemin de bunu fark etmesinden çekinip hızlıca yataktan çıkıp kendi yatağıma geçtim.
Ne oluyordu bana, bu sebepsiz heyecanlanışımın, ellerimin terleyişinin, derin nefes alışlarımın sebebi neydi? Nereden peyda oldu bunlar?
Bilmediğim , yaşamadığım şeyler. Korktum, uyumaya çalıştım lakin ne fayda?
Gözümü kırptığım vakit gözümün önüne Leon'un beni kurtarışı geliyor, dilim damağım kuruyordu.
Usulca kalktım yataktan. Bir şeyler yazmalı, bir şeyler karalamalıydım fakat ne?

Sevda nasıl başlar bir yürekte?
Ne vakit açar kara BORAN'da bir gül?
İmkansızı, mümkün olmayanı isteyecek kadar ne vakit palazlanır?
İnsanın şah damarından ellerine, dizlerinden gözlerine doğru ne vakit yürür o sızı?
Bir insanı sevmeyen memleket sevdasını bilmezmiş.
Memleketi sevmek kadar acıtmaz mı insanın canını bir insanı sevmek?
Vatanın işgaline, mazlumun çığlığına nasıl dayanırsa yürek, sevdaya da öyle mi dayanır?
Sevda dedikleri meret, hep can acıtmaz mı?
Bir ananın mesela, evlat sevdası değil midir en büyük yarası?
Ya da sevilemediğin halde vazgeçememek acıtmaz mı?

Bir Smyrni EfsanesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin