Tarih ve İnek

25 3 3
                                    

Multi; Cenk
İyi okumalar.
 
                         
                         
      3. Bölüm   
                         

Okula girdim. Ders programına bakmam gerekiyordu. Koridorun başında ki panoya baktım. 11/C şubesinin dersine baktım. Tarih! Off. Ölsem daha iyi. Arkadaşlar neden sıkıldığımı derse girince görürsünüz.

Evet dersteyiz. Neymiş ben Buse ile çok konuşuyormuşum. İnek öğrenci ile oturttu beni.

Hoca konuşur konuşmaz yanımdaki kız not tutmaya başladı.

"Bugünki ders Oktay Sinanoğlu hakkında. Siz de çok şaşıracaksınız onun hayatına. Başlıyorum.
(Atlayın bu yeri. Dediğim yere kadar okumayabilirsiniz)

Dünyanın en genç yaşta profesör olmuş kişisi olan Oktay Sinanoğlu, iki kez Nobel adayı olmuştur…

Bilim dünyasına adını altın harflerle yazdıran ünlü profesör Oktay Sinanoğlu, babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu’nun başkonsolos olarak görev yapmış olduğu Bari’de doğdu. 1939 yılında İtalya’da II.Dünya Savaşı’nın başlamasının ardından ailesiyle birlikte Türkiye’ye döndü. Burslu öğrenci olarak girdiği sonradan Ankara TED olan Yenişehir Lisesi’ni 1953 yılında birincilikle bitirdi. O zaman lisenin eğitim dili tamamen Türkçe’ydi, takviyeli yabancı dil dersleri vardı, sonradan kolej oldu. Okulun bursuyla Kimya Mühendisliği okumak üzere ABD’ye
gitti. 1956’da ABD Kaliforniya Üniversitesi Berkeley Kimya Mühendisliği’ni birincilikle bitirdi. 1957’de Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nü sekiz ayda bitirerek yüksek kimya mühendisi oldu. “Alfred Sloan” ödülünü aldı. 1959’da Kaliforniya Üniversitesi Berkeley’de kuramsal kimya doktorasını tamamladı. Doktorasını yaparken iki ödül daha kazandı. 1959-1960 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Atom Enerjisi Merkezi’nde araştırmalar yaptı. 1961’de hem Harvard, hem de Yale’de Kuantum kimyası ve fiziği üzerine üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1960’ta Yale Üniversitesi’nde öğretim üyesi (asistan profesör) oldu.

1960-61 yıllarında atom ve moleküllerin çok-elektronlu kuramı ile “doçent” oldu. 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırarak 1963’te 28 yaşındayken “tam profesör” unvanını aldı. 20. yüzyılda Yale Üniversitesi’nde bu unvanı kazanan en genç öğretim üyesidir." (Evet buradan sonrasını okuyun)

Sonra herkez kahkaha atmaya başladı. Buse' de gülüyordu."Neye gülüyorsunuz?" dedi hoca.

Yanımdaki kıza göz ucuyla baktım. Hocanın ders dışı anlattıklarını da yazıyordu. Göz devirdim. Tabii ki bu dersi dinlememiştim. Hoca dersi anlatmaya devam edince arkamı döndüm ve dedikoducuları dinledim. Dedikodu Tarih dersinden  daha iyi. Hoca "Önüne dön!" diye bağırınca ürktüm ve arkamı döndüm. Kaşları çatık bana bakıyordu.
Anlatmaya devam etti...

Bla bla bla bla falan işte. Anlamıyorum nasıl ezberledi onca şeyi?

Huhuu!! Zil çaldı. Buse' nin yanına gittim. "Neye güldünüz?" "Mert' in komiklikleri işte" Mert en komik kişiydi. Onun esprilerine asla dayanamazdık.

İşsiz olduğumuzdan kantine indik ve bi masaya oturduk. O yanımda ki inekten ve tarih dersinin işkencesini anlattım. Bunu anlatmama gerek yoktu. O da biliyordu.

Sınıfa çıktık. Lanet olası zil çalmıştı ve ders...? Ders ne? "Ders ne?" "Biyoloji" Gözlerim kocaman oldu "Ne!?" Çok kötü bağırmıştım. Etraftaki bi kaç kişi tersçe bize baktı. Ofladım sinirle. "Derse gelmeyeceğim." "Neden ki? O kadar sıkıcı olamaz" Göz devirdim. Sonuçta adı üstü Matematik!! "Ayağımı kırmış numarası yapar ve derse gelmem. Bu sırada sende benimle ilgilenme ayağına dersi kaynatırsın"

Dersteydik. Hazim sonumuz!.. "Ben arkadaşımı matematikten kurtarayım arkadaşım beni dersle öldürmeye çalışsın!" dedim fısıldayarak. Göz devirdi.

Burak' tan

Biyoloji dersi mi!? Cidden mi? Daha iyi bi ders yok muydu? Meselâ Müzik dersi falan? Nerede o şans? Beni en çok sinir eden şeylerden bir tanesi de bu Matematik! Bari önümüzde ki ders güzel olsaydı. "Cenk" dedim sessizce. Cenk inek gibi derse dalmış! "Şşt! Baksana lan!" dedim yine sessizce. Gözlerini bana çevirdi "Ders ne?" "Görmüyor musun matematik" "Matematik senin beynini mi yaktı lan!? Diğer ders ne diyorum?" "Kimya"

Oo. Neden ben? Bu kadar neden şanssızım? Yada mal mı demeliydim? Okula neden gelirsin ki... İNTİKAM! Diye hatırlattı bana içimden bir ses. Evet intikam için buradaydım. Bunun için katlanıyordum. Onu yavaş yavaş öldürecektim acı çektirerek. YAKINDA HERKEZ NE DEMEKMİŞ GÖRECEK İNTİKAMI!  İçimde ki acımasız konuşmuştu yine. Güldüm.

"Kalk!" Yanıma baktım. Sınıfın çoğu yoktu. Ders bitmiş miydi? "Ne oldu?" "İki saattir kalk diyoruz sana." O pencere kenarındaydı bende onun yanında.

İNTİKAM SENİ DAHA GÜÇLÜ KILACAK.

İntikam beni daha güçlü kılacaktı. İçimdeki kişi konuşuyor ve beni ele geçiriyordu. İçimdeki şeytan mı demeliydim?

Buse' den

Bahçeden içeri girdik. 2. kata çıktık ve 11/C sınıfına girdik. Yavaş yavaş sınıf doluyordu. Selen lavaboya diye çıkmıştı ama teneffüs boyunca görememiştim. Sorumluluğunu hiç bilmez ki zaaten! Ders türkçeydi.

Bizim yakışıklı hocamız derse girdi. Bizim dersimize giren yakışıklı bir bu hocaydı. Şans işi! 

Hocayı dinlemeye devam ettim ama Selen nerede kalmıştı? Garip olan Burak neredeydi? Neden onu umursuyorsun? Kimi? Burak' ı! Onu umursamıyorum. Dikkatimi çekti. İkisi de kayıp olmuştu birden. Sence de şaşırmakta veya senin deyişinle; umursamakta haklı değil miyim?

Cenk' e baktım. O bilirdi Burak' ın nerede olduğunu. Hızlıca sıradan kalktım ve Cenk in yanıma oturdum. Bana baktı sorarca. "Ne oldu?" "Burak nerede? Ya da Selen' i gördün mü?" "İkisini de görmedim. Neden?" Çünkü ikisi de bir anda kayboldu akıllı. "Çünkü ikisi de teneffüs boyunca yok" "Kimden şüpheleniyorsun?" Tam da bunu sorgulayacaktım. Selen' den mi yoksa Burak' tan mı şüpheleniyorsun? "Şüphelendiğimden değil de..." Kandır kendini. "Ee?" dedi cümlemin devamını bekleyerek. "Neyse boşver" dedim. Yerime hoca görmeden oturdum.

Kapı çaldı; Burak, yüzünde sırıtış. Nedense bu bana sinsice gelmişti, ya da öyleydi? Ben de bunu merak ediyorum.

Teneffüste...

Sınıfın kapısının önünde bekliyordum. Selen geliyordu bi hışımla. Bana çarptı. Bilerek! Sınıfa girdi. Onu takip ettim. "Ne oluyor sana!? Neden yoktun? Lavabonun neresine düştün!" Göz devirdi. "Sana ne?" "Nasıl sana ne!?" Burak'a tersçe baktı. Çok sinirliydi.

"Ne oldu diyorum sana!?" Sırasında umursamazca oturan bir adet Selin. Didikledim onu "Hey!" dedim cevabımı bekleyerek

Umarım iyi bir bölüm olmuştur.

AcımasızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin