Evet,gök iyidir.
Yakmaz mesela canını, kaldırırsın başını yukarıya, çekersin derin bir nefes.
Kırılmış kalbini, incinmiş onurunu,yer ile bir olmuş umutlarını tek bir nefeste bırakmak istersin dünyaya. İçinde ki yangın yerini söndürmek istersin o gökyüzünün ferahlığı ile, olmaz... Ağlayamayan gözlerle bakarsın gökyüzüne, oysaki öyle bir ağlamak istiyorsundur ki, hıçkıra hıçkıra. Bağıra çağıra, kendine zarar vere vere...Olmuyor işte, ağlayamıyorum.Canımı bile bile yakıyorum, yerlere düşüyorum, saçlarımı kesiyorum yine ağlayamıyorum. Alışkanlık mı diyeceksiniz şimdi siz buna, yenilgiye, hissizleşmeye alışkanlık mı diyeceksiniz. Demeyin. Çünkü insanlar, kendi acılarını dindirebilmek için, en masum olana giderler, sanki onları günahlarından vede acılarından arındırabilecek mişiz gibi. Oysaki onlar bencilliği ile bize gelirken biz de saf saf gülümsüyoruz. Kızım/Oğlum bak bu karşındaki insan evladı senin hayatını sikmeye geliyor azıcık akıllı ol ve olay yerinden hızlı bir şekilde uzaklaş. Uzaklaşanlar kurtulurken, benim gibi uzaklaşamayan ceset yığınları da, bu kitabı okuyor. Üzülmeyin demiyorum, üzülün. Acımayacak demiyorum acıyacak. Hatta dibine kadar acıyacak.Yemek yiyemeyeceksiniz, su içemeyeceksiniz. Vuracaksınız kendinizi alkole. Vurun fakat oda iyi etmeyecek.
Aklında başkaları olan adamlar/kadınlar o halde iken size geliyorsa her birisi katil adayıdır. Çünkü, bellidir baştan öldüreceği arkadaş, iki kişiyi aynı anda sevecek değilsin ya! Ama birini gerçekten çok sevseydin zaten, ikinciye dokunamaz idin, öpemez idin. Hayatını sikmezdin.
Şimdi bunca laftan sonra boş boş ve hüzünlü gözlerle bakıyorum ekrana. Gözlerim ekranda, aklım sende. Kirpiklerini sayıyorum düşüncelerimde, ayırıyorum sarı kısımları bir kenara, başlıyorum her biriyle tek tek konuşmaya. Diyorum ki "Ne İstiyorsun?" cevap vermiyorsun. Ah adam ah, sen hala markete bırakılmış küçük bir çocuk gibi hangi çikolatadan alacağını yada hangi içeceğe sarılacağını bilmiyorsun. İşaret parmağını dudağına koymuş, düşünüyorsun.
"Acaba hangisinden alsam?"...