Şu esen rüzgara bak. Nasılda çılgınız biz, bu soğukta hafif sarhoş yan yan yürüyoruz sokaklarda. Evime gidiyoruz, beni evime bırakacaksın öyle değil mi? Oysaki yanından hiç ayrılmayayım, evim sen ol isterdim. Eve geldiğinde tüm kelebekler saçılsın etrafımıza, heyecanım yine beni bilmediğim şehirleri götürsün gelsin isterdim. Ayakların halıya bastığında, yeşersin isterdim evimin tabanları... Ya perdeler, onlarda saçların gibi savrulsun isterdim bir sağa bir sola yada istediği tarafa. Ellerin değdiğinde tenime, sadece seninle ölmek isterdim, seninle yaşamak,seninle bitememek... Evimin içinde dolandığında sen kok isterdim, kokun tüm odalara yayılmalıydı ki, gül kokmalıydı evim... Sehpanın üzerinde duran kitaplara dokunduğunda sözcükler uçuşurdu salonumda. Seçerdim içerisinden senin benim adımdaki o harfleri. Sonra, sonra konuşurduk seninle saatlerce, gülümserdik birbirimize... Sonra ben kulağına fısıldarcasına sana şarkılar söylerdim... Sende eşlik ederdin dudakların ile bana. Ellerin saçlarımın arasında dolaşırken, hala konuşuyor olurdum bende... Ne güzel hayaller değil mi kalipso? Oysaki o hayal ettiğim evin en ücra köşelerinde, yalnız başıma oturmuş, battaniyemi dizlerime kadar çekmiş, hayal kırıklığım ve tekrar düştüğüm yerden kalkmanın savaşını veriyorum. Kendi kendime perdeler ile konuşuyorum evimde. Çünkü perdeler sana benzerdi, sen perdeler din, ben ise kaldırımlar... Sahi unutmadan söyleyeyim, çiçek açmaz oldu benim kaldırımlarım, şarkı söylemez. Bir çok şey getireceğini düşünürken, ne çok şey götürdün oysaki benden.
Neyse.
Bilirsin ben hep çok konuşuyorum ve sende başıma bu yüzden geldin.