= BİR =

139 37 17
                                    

Zemine düşen yağmur damlacıklarının sesini dinliyordu. Dökülen yaprakların hışırtıları yağmurun sesine eklenince usta bir müzisyenin en nadide parçası gibi çalınıyordu kulağına. Hafif hafif esen rüzgarın kahvesini soğutmasından korkarken yüzünü okşamasını seviyordu. Küçük ve biçimli burnu soğuktan kızarmış, uyuşmuştu. Oturduğu sandalyede dikleşti ve fincanı parmakları ile daha sıkı kavrayıp kahvesinden bir yudum daha aldı. Soğuk havaya tezatlık oluşturan kahve genzini yakarken içini ısıtmıştı. Damağına değen süt ve fındık karışımı tat genç kızı gülümsetti. Böyle küçücük şeylerle gülümseyebilmesinin cezası mıydı bu yaşadıkları? Böylesine minik bir nedenden mutlu olabiliyorken reva mıydı koca bir korkunun esareti altında yaşamak? Her gün bir başka nedenden hüzne bulanmak... Yaşadığı yaşamaya çalıştığı hayat bu muydu? İnanamadı bir an. Buraya kadar nasıl gelmişti?
Derin bir nefesi ciğerlerine hapsederken fincanın dibinde kalan son damlayı yuttu ve rahat sandalyesinden zor da olsa kalktı. Neredeyse bir saattir aynı pozisyonda oturduğundan ayakları uyuşmuştu. Balkondan mutfağa geçiş yaptığında kupayı sudan geçirip makineye koydu. Mutfaktan üst kata çıkmak için merdivenleri henüz tırmanmaya başlamıştı ki kapıdan gelen anahtar sesiyle korku çoktan yüreğini kafesine kapatmıştı. Neyden mi korkuyordu? Tekrar kırılmaktan... Kalbinin sert yumrukları göğüs kafesini delerken, bir an nefesinin kesildiğini hissetti. Buraya geldiğinden beri bu hisse alışamamıştı. Gelmişti işte gaddar, zoraki kocası... Evlendikleri günden itibaren onu bir hiçmiş gibi gören ve her karşılaştıklarında kalbini parçalamadan bırakmayan bir katildi o. Hayallerinin, yüreğinin katili...
Merdivenlerin solunda kalan ve dış kapıya açılan holün başında göründüğünde, olduğu yerde durmayı kesip adımlarını tekrar harekete geçirdi. Merdivenlerin ortasında durduğunu bile yeni idrak edebilmişti. Hızlıca merdivenleri arşınlayıp tam karşıda bulunan odaya kendini kapattı. Nefes nefese bir şekilde yatağına otururken soluklandı. Yatağın tam karşısındaki dolabın aynasından kendine bakarken bu bir ayın ondan ne çok şey çaldığını farketti. Ona bunları yaşatan amcasını asla affetmeyecekti. Düşüncelerine değip ruhunu sızlatan günü hatırladığında, bir kez daha yıkıldı.

*FLASHBACK*
"Amca lütfen" dedim bir kez daha... Bana inanmalıydı. "Neden bana inanmıyorsun? Ben hırsız değilim! Bunca yıldır yeğenini tanıyamadın mı? Size borçlanmışken nasıl ihanet ederim? Beni yanınıza alıp bunca iyiliği yapmışken hemde! Bunu nasıl beklersin benden! Amca yalvarırım bana bunu yapma! Yemin ederim doğru söylüyorum..." Cılız ve güçsüz sesimle derdimi anlatmaya çalışırken, yakarışlarımı amcamın acı sözleri kesti." Yeter artık Sıla! Kendini boşuna yıpratıyorsun. İtirazların fikrimi değiştirmeyecek. Bıktım artık senden de sorunlarından da! Abimin emanetisin diye sesimi çıkarmıyordum ama fazla oldun artık! Tarık' la evleneceksin! Artık bu işin geri dönüşü yok! Bunu da böyle bil! Yarın seni istemeye gelecekler. Hazırlan şimdi. "
Kırgınlığım kalbime bir ok gibi saplanırken akıttığı kanlar gözlerime doluşmuştu. Bunu bana neden yapıyordu ki! Ben daha 19 yaşındaydım. Hem üniversite hayallerim vardı. Bana sözler veren yıllar önce bu eve ilk geldiğimde " Sen bana babanın emanetisin kızım, bu yüzden incinme!" Diyen, şefkat kokan amcam neredeydi? Ah! Doğru ya.          -YILLAR ÖNCE- Babamın güçlü kolları niyetine sığındığım adam bana incinme derken kendisi incitiyordu...
Ruhumu liğme liğme ettiği şu dakikalarda sustum. Söyleyeceğim hiçbir kelimenin bana zarardan başka bişey getirmeyeceğini biliyordum artık. Yapmadığım tamamen yanlış anlaşılma olan olay bahanesi olmuştu demekki. Amacı benden kurtulmaktı. Ben de öyle yaptım. Sustum ve benim hakkımda yıkım kararları vermesine izin verdim. Hiçbir şey sormadan sustum. " Bunları yüzüme söyleyip beni evden çıkarmak varken neden evlendirip hayatımı mahvediyorsun?" Diye sormadım yada "Şimdiye kadar yaptığın sevgi gösterileri yalan mıydı?!" Diye haykırmadım. Sadece sustum. Ama tüm sustuklarımı döktüm içime içime... Dökülen kelimelerin her bir harfi kor ateş misali düşerken yüreğime, bu acıya dayanmak için, tüm sustuklarım için sabır diledim Allah'tan. Sustum ve artık hayatımın iplerini tutmaya derman bulamazken salıverdim parmaklarımdan. Karanlık mahzenimde parmaklarımın arasından kayıp giden iplerimi izlerken, bir damla komşu oldu yanağıma. Kollarım bile o yaşımı silmekten yorulmuşlardı artık. Kalbim gibi bitap düşmüşlerdi. Bir de dua ettim Allah'a bana güç vermesi için...
Düşüncelerim bana pusu kurmuş ruh halimi talan ederken kabullenmişligin yanında getirdiği o burukluğun, boğazımda düğümlediği acı tatla, amcamın odasından bitkin adımlarla ayrıldım. Odama girdiğim anda hıçkırıklarım boğazımı acıtarak salıverdiler kendilerini dışarı. Belkide içimdeki yangından kaçışıyorlardı. Kimisi içimin yangınından tutuşmuş feryatlarla odamın duvarlarını yakmış, kimisi de korkup kül olmuştu.
Kül kokusu çarşaflarıma sinerken bir an saçma bir düşünceye kapılıp özendim hıçkırıklarıma. "Keşke..." dedim "keşke bende onlar gibi kaçabilsem içimdeki yangından."
Belki tutuşup kül olacaktım ama kurtulacaksam buna değerdi. Yüreğimi kapkara bulutlar misali kaplayan dumanlardan göğüs kafesim sıkışırken, elbet benim de kaçacağım gün gelir diye defalarca avuttum kendimi. Sabredecektim... Gözyaşlarımın dinecegi günü, içimin söneceği günü bekleyecektim...

MERHABA BU WATTPAD DE YAYIMLADIGIM İLK KİTAP, BU YÜZDEN YANLIŞLARIM VARSA MAZUR GÖRÜN...

EFLATUN UMUTLAR (DÜZENLENİYOR)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin