Pembe

43 13 7
                                    

Her yere dokundum
Uzandım göklere
Yıldızlara hatta
Hayalden ellerim...
Ama ellerin;
Görmediğim bütün renklerin tadı dokundu
Pastan başka tat almayan dilime
Bir ses oldun kulağıma
Burnuma koku
Dokunuşuma his
Gözlerime ışık

Gelip geçen her trenin şangırtısı bir manadır
Kimi umutlanır, kimine vedadır bu ses
Kimi güneşe küser
Güneşli bir günde kaybettikleri için
Kimi için ay özgürlüktür
Dolunayda bulduğu bir kaçıştan sebep
Romatizma yüklü yağmurlar her yağdığında
Kırlara koşmak ister
Yüreğinde ıslak bir sevda taşıyan herkes
Bir otobüs durağında
El ele ıslanılan bir gün hatrına

Bana da gülüşün geldi
En katı havasında tenha bir şehrin
Karanlık bir ağacın altından gelişim gibi yanına
En aydınlık kırlara doğru sana gelişim
Dün gibi aklımda
Tenimde kavruk bir ay
Dilimde savruk bir türkü
Yürekte sıyrık bir yara
Ayaklarımda eski bir alışkanlık
Kaldırımlardaki karelere basıyorum
Karşıdan gelen aynı eyleme odaklı bir kedi
Bana gülümsüyor
Ortak kaderden mi ortak kederden mi
Onun da ruhu aç karnı gibi
Bir köpekten kaçıyor
Dağ gibi dertleri olan dişleri kanlı bir köpek...
Gülümsüyor hangi arabanın altında
Hangi emperyalist lastiğin altında
Hangi zavallı ülkeden çıkarılan
Hangi petrolden yapıldığını bilmediği
Hangi kapkara lastiğin altında ezileceğini
Bilmeden gülümsüyor ve geçip gidiyor

Bir kızıl türkü tutturur gurub vakti güneş
Ben her türküsünü bilirim güneşin
Tarla işçilerinin dudağını kavururken
Elleri yağlı adamların alnındaki terlere sebep
Çöllere düşen hayali kahramanlara serap
Gah acı gah tatlı türkülerini
Ben de böyle bir türküde geliyorum sana
Sana ait dünyanın en beyaz saflığı
Benim gelişimle gölgeleniyor sanki
İrkiliyorum.
Bir şiir gibi muntazam saflığına doğru
Ürkek ayaklarım alışkanlığının seyrinde
Bunu yaparken herkes bana mı bakıyor?
Neyse ki kareler bitti.

O günden sonra kalbin bana değdi
Başka hiçbir şeyin değmediği
Ve değemeyeceği şekilde
Önce güneşin kavurduğu kadar ısıttığını
Senin gülüşünde öğrendim
Sonra güneşin türkülerini daha içten söyledim
Kirlenmemiş,
El, para, hırs, kin değmemiş ellerini ben
Çorak, kabuklaşmış yüreğimi sen tuttun
Bilmediğim bir yağmur yağdı kuru tenime
Yağmurun temizlediğini de sevgilim ben
Senden öğrendim
Çoraplarımıza kadar ıslandığımız
Bağıra bağıra koştuğumuz gün

İnsan dehşete kapılıyor ansızın
Tüm bunların burada, zavallı dünyada
Bir depremle dümdüz olacak dünyada
Kalacağını düşündükçe
Hayatın hududunu, soğukluğunu...
Dünyanın en temiz gülüşünün dünyada
Bir yağmurla temizlenen dünyada
Olduğunu düşündükçe
Yanaklarının kalkışını, dişlerinin beyazlığını...
Güvenmenin sonsuz tereddütlerin sonunda
Sadakatin bin türlü pişmanlığın sonunda
Özgürlüğün bin esirlik sonunda olduğu
Bu cehennemin aynası dünyada.

Biliyorum bir sonu olacak
Ölüp gideceğiz
Lakin o kaçınılmaz akıbet
O soğuk, acımasız acizlik
Güneşin türküsünü bilenlere neyler?
Gülüşün ebedi bende
Bir de gamzendeki pembe
Benim yüreğim sende
Seninki de bende..

SIR - İbrahim BİRGÜCİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin