Chapter 1

8.2K 241 347
                                    

Anlamıyorum. Bir canlı nasıl olur da ölümsüz olmaya bu kadar aşık olup acizce ruhunu parçalara bölüp nesnelere saklar ki? Ama bu yapılmıştı işte. Voldemort'un sakladığı bilmem kaç tane Hortkuluğu bulma yolunda çok yol kat ettik. Sadece bulmadık bir kısmını yok ettik de. Üstelik Slytherin'in madalyonunu yok ederken kullandığımız ve tek çaremiz olan Gryffindor'un kılıcı da çalındı. Hufflepuff'ın kupasını bulduk ama yok edemedik bu yüzden onu yanımızda taşıyoruz. Harry, Voldemort'un zihnine yaptığı yolculukla bir Hortkuluğun Hogwarts'ta olduğunu öğrendik ve sıkça tehlikeye atarak girdiğimiz Hogsmeade turundan sonra işte burdayız. Birlikte Ravenclaw ile alakası olduğunu düşündüğümüz nesneyi arıyorduk ki Ron beni durdurdu:
"Madem yok edemiyoruz, ne diye Hortkuluk buluyoruz ki,"

"Ron ne diy-"

"Harry, sen Riddle'ın güncesini Basilisk dişiyle yok ettin değil mi? O zaman tek yapmamız gereken Basilisk dişi bulmak. Ne diye öyle bakıyorsunuz, Sırlar Odası'na gitmeliyiz!"

Oldukça şaşıran Harry'nin gözleri parladı ve konuştu:

"Dahice. Tamam, o zaman Hermione, kupa sende değil mi,"

Kafamı salladım.

"Siz Sırlar Odası'na gidin, ben de Ravenclaw'la alakalı bir şeyler bulmaya çalışayım. Basilisk dişini aldığınızda Hortkuluğu yok edin. Ron, ne yapılması gerektiğini biliyorsun. İçindeki şey karşı koyacaktır. Sakın onu dinlemeyin. Umarım başarırız."

Sonra arkasını dönüp merdivenlere doğru koşmaya devam etti. Ron da hafifçe başını sallayıp gitmemizi söylediğinde elimi tuttu ve Mızmız Myrtle'ın tuvaletine doğru koştuk. Myrtle oradaydı ve çığlık atarak öleceğini ve kimsenin cesedini bulamayacağını söylüyordu, artık nasıl olacaksa. Ron yılan desenli giriş musluğunu buldu ve gözlerini kapattı.

"Nasıl açacağız, Ron?"

Sonra Ron tısladı. Önce anlayamadım ama sonra bunun Çataldilinde olduğunu anladım. Lavabo yavaş yavaş çökerken ve giriş açılırken Ron'a hayran hayran baktım. Sonra girişten içeri atladık ve o bilindik kaydıraktan taklalar ata ata kaydık. İçeri girdiğimizde ben her ne kadar orası boş olsa da korkuyordum ama Ron benden daha rahat bir şekilde ilerliyordu. Basilisk'in iskeletini ararken Ron'un koluna sarılmıştım. Sonra gördük. Kocaman dişler kocaman ağıza dizilmişti ve gene kocaman bir açıklıktan bize bakıyordu. Sonra birden bir çat sesi duydum.

"Sen de duydun mu?"

Ron korkuyla kafasını salladı. Temkinli adımlarla iskelete yaklaşırken açık ağzın önünde eğilmiş bir şeyler yapan birini gördüm. Sarı bir kafa. Sonra bu sarı kafa bizim sesimizi duyunca gözlerini iyice açarak etrafına baktı ve bizi görünce irkildi. Malfoy'du bu. İyi ama onun burada ne işi vardı, o bir Ölüm Yiyen'di ve Voldemort'u yok etmesi değil güçlendirmesi gerekiyordu. Bir dakika, onun bizimle aynı amaçta olup olmadığını henüz bilmiyorduk ki. Ron hışımla sordu.

"Burada ne arıyorsun, Malfoy?"

"Sizinle aynı şeyi, alın şunları,"

Söktüğü birkaç dişi bize doğru fırlattı ve cüppesinin ceplerine uzandı. Elim hemen asama gitti ve ona çektim. O ise cebinden bir şey çıkardı. Asa değildi. Bir taca benziyordu.

"İşte bu sizin uzun zamandır aradığınız bir şeydi değil mi? Bu Rowena Ravenclaw'un kayıp diademi"

Şaşkındım, çok şaşkındım. Ben olayları çözümlemeye çalışırken ve hiçbir şey yapmazken o geldi, elimden Basilisk dişini aldı ve diademi ortaya koydu. Sonra bize geri çekilmemizi işaret etti ve birden dişi diademe sapladı. Taç kükremeye başladı ve içinden kara dumanlar fışkırdı. Aynı anda Oda'nın kenarlarından sular fışkırdı ve hepimizi sırılsıklam etti. Sonra Malfoy diademe doğru bir tekme attı ve onu uzağa gitmeye zorladı. Sular kesildikten ve Ron ile ben Malfoy'a dik dik bakmaya başladıktan sonra o bıkkın bir edayla omuzlarını silkti:

"Bakın, evet şimdiye kadar Ölüm Yiyen gibiydim hatta Karanlık İşaretim bile var. Babam da Kim-olduğunu-bilirsin-sen'in en büyük destekçilerinden biri, evet ama ben kötü bir adama hizmet etmeye zorlanmaktan bıktım usandım. Tamam, sütten çıkmış ak kaşık değilim belki ama o kadar kötü biri de değilim. Sadece zorlanıyordum anlıyor musunuz?"

Sonra sustu ve başını önüne eğdi.

"Hey, Draco, bizde bir Hortkuluk daha var."

Tamam dercesine başını salladı ve elinde sıktığı dişi Ron'a verdi. Ron bana baktı ve gülümsedi:

"Sen yapmalısın Hermione."

"Ron, yapamam.

"Yapabilirsin."

Ve sonra dişi elime tutuşturdu. Ben de hiç yanımdan ayırmadığım boncuklu çantama elimi soktum ve Hortkuluğu aramaya başladım. Elim metal, soğuk ve kötücül bir şeye dokununca onu çıkardım ve ortaya koydum. Sonra dişi onun üstüne bastırdım. Bu sefer önce hiçbir şey olmadı ama sonra Oda birdem zangır zangır sallanmaya başladı. Her yer gürlemeye başladı ve muhtemelen eskiden Basiliskin saklandığı yer olan delikten Voldemort'un kırmızı gözlü, korkunç yüzü fırladı. Üçümüz geri geri kaçarken hemen asamı çıkarıp bildiğim tüm koruma büyülerini yapmaya başladım. Sanki işe yarayacakmış gibi! Biz gidebildiğiiz en geride yere gittik ve yere sindik. Voldemort'un yüzü bizimle arasında yaklaşık iki metre bırakana kadar geldi, sonra sisle birlikte yavaş yavaş gitti. Tabii kükremesini eksik etmedi. Oturduğum yerden kalktım ve Ron'a sıkıca sarıldım. O da benim dudağıma yakın bir yerimden öptü ve birbirimize gülümsedik.

"Sevgi gösterinizi sonra yaparsınız. Midem bulanıyor."

Draco'nun yanına ilerledim ve ona elimiz uzattım. Bir taraftan da gülümseyerek konuştum:

"Böyle bir yardımı yaptığın için sana sonsuz kez teşekkürler. O kadarr kötü biri değilmişsin."

O ise kafasını önemli değil dercesine iki yana salladı ve uzattığım eli sıktı.

"Artık burdan çıkmalıyız."

Ron'un dediğiyle kafamı salladım ve geldiğimiz yoldan geri dönerek Sırla Odasından çıktık. Aslında çıkamadık. Mrytle'ın tuvaletinden tam çıkıyorduk ki iğrenç yüzlü, insana benzemeyen ve tam anlamıyla bir yaratık olan biriyle karşılaştık: Fenrir Greyback.

"Bak, bak, bak. Kimleri görüyorum; Draco, bunlarla ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Draco kafasını yere eğdi. Diyecek bir şeyi yoktu çünkü; Karanlık Kord'a ihanet etmişti. Onun için endişelendim. Doğru yolu bulmuş olsa da cezalandırılacaktı. Sonra geri zekalı gene başladı konuşmaya:

"Şimdi ihanetini Karanlık Lord'a bildireceğim. Ya ömür boyu hizmet ya ölüm!"

Greyback tam kolunu sıvıyordu ki...

"PETRIFICUS TOTALUS"

Yaratık olduğu yerde taş kesildi. Öfkeyle parlayan gözleri fıldır fıldır dönüyordu.

Draco öne çıktı.

"Bunu bilmesine gerek yoktu. Obliviate." 

"Yazık oldu." dedi Ron ve sırıttı. Draco ise bize teşekkür etti. Greyback'i kenara ittirdim ve orada ne hali varsa görmesi için bıraktım. Sonra Draco'ya döndüm:

"Sen ne yapacaksın? Bizimle mi geleceksin?"

"Aydınlık taraftayım ama bunu henüz bilmelerine gerek yok. Bir şey yapmamış gibi davranacağım; tabii siz bu arada Hortkulukları yok etmeye devam edin. Bir Hortkuluk Voldemort'un yılanı Nagini. Onu bulun ve öldürün."

Bunu dedikten sonra gitti ve biz de Ron ile beraber Harry'i aramaya başladık. Çapulcu haritasına baktığımda onun Ravenclaw taraflarında olduğunu gördük. Oraya doğru koşturduk.

"Harry, Harry! Onu bulmuş. Malfoy. Ravenclaw'un diademi. Hortkuluk. Kupayı ve diademi yok ettik. Draco bizim tarafımızda." Dedim nefes nefese. Harry ise tıkanmış gibiydi.

"Nasıl... nasıl yani?"

"Abicim bunları tartışacak zamanımız yok değil mi? Hadi, diğer Hortkuluk Nagini. Voldemort'un yılanı.

Tekrardan merhaba arkadaşlar. İlk bölüm olduğu için çok fazla uzatmak istemedim ve heyecanlı olduğunu umduğum bölümde bıraktım. Şöyle ki kurguyu birçok yönden değiştirdiğim için arada atladığım ya da kitaba ters noktalar olmuş olabilir. Siz sadece bu kurguya göre değerlendirin lütfen.
Nox!

13.02.17

Losing Control | DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin