Chapter 11

2K 93 85
                                    

Lumos!

Söz verdiğim gibi uzuuun bir bölüm! İyi okumalar.

Hermione Granger, o gece gördüğü şok edici ve aşırı kırıcı manzaradan sonra kendisine denileni yapmış ve derhal odayı terk etmişti. Devriyesini anlayışlı Hufflepuff başkanına devrederek gidip yatağına uzanmış ve bir kitap açmıştı. Denemiş, denemiş ama aklından kalp kırıklığını çıkaramamıştı. Kalbi paramparça olmuştu. Bütün gece öylece oturup hıçkırarak ağlayarak sorunun kendinde olup olmadığını düşünmüştü. Ginny Weasley imdadına koşup onu kollarının arasına aldığında ise daha çok ağlamıştı. Neden, diye sormuştu sürekli. Sevginin karşılığı bu muydu?Bir gün sevip geri kalan günler üzülecek miydi? Bu muydu uğruna binlerce şiir, destan, şarkı yazılan şey? Ama artık kararlıydı, ne kadar üzgün olursa olsun bunu Draco Malfoy'a belli etmeyecek, tek bir gözyaşı daha dökmeyecekti. Kalbinin paramparça olmasına göz yummuştu ama bunu onun görmesine göz yummayacaktı. Bu ona değmezdi çünkü.

Aynı Ron'un üçüncü sınıfta dediği gibi...

Zaten başına ne geldiyse onları dinlemediği için gelmişti.

İki haftadır devriyelerini aksatmadan yapmış, Slytherin dışındaki binaları kontrol etmişti. Geceleri ise başkan odasında değil, Gryffindor yatakhanelerinde uyumuştu. Bu dönem için hayal ettiği şeylerin hiçbiri olmamıştı yani.

İki haftadır yaptığı gibi motor hareketlerle Ginny'nin koluna girmiş vaziyette kahvaltıya inmiş ve sohbetlere katılarak hiçbir şey yokmuş gibi yapmıştı. Ginny ile arası iyice sıkılaşmıştı çünkü bu süre zarfında yanında o vardı. İki yakın erkek arkadaşı olsa da karşısında bir kız daha iyi oluyordu.

Peki bu sırada Draco Malfoy ne yapıyordu, biliyor musunuz?

Draco Malfoy, Slytherinli bir oğlan ile konuşuyordu ve bu sırada etrafındaki kızlar da onun için ne yapabileceklerini soruyordu. Yakın arkadaşları, özellikle de Blaise Zabini ona bu aptal davranışı yüzünden küsmüştü; Hermione'yi giç sevmeyen Pansy Parkinson bile Granger'a haksızlık ettiğini düşünüyordu ama Draco inatla Granger'ın da kısa süreli ilişkilerinden olduğunu söylüyordu. Ona birkaç saatte ne olduğunu kimse çözememişti, sanki hisleri yok gibiydi; öpüştüğü o kızla bile sadece kendini kanıtlamak için öpüşmüş gibiydi. Sanki, sanki kalbinin yönettiği her şey göğsünden çekilip alınmış gibiydi.

Hermione ilk birkaç gün derslere yarım yamalak girmiş, olanları aklından çıkaramayıp çoğunlukla ağlamıştı. Dostları bu süre zarfında onu hiç yalnız bırakmamıştı. İçindeki her şeyi silip attıktan sonra derslerine bağımlı Granger haline geri dönmüştü. Eskisinden daha çok çalışıyor, en yakın dostlarından başka neredeyse hiç kimseyle konuşmuyordu. Dışarıdan bakınca sadece sınav stresine yenik düşmüş bir öğrenci gibi görünüyordu, kimse bir şey anlamıyordu. Yakın olduğu birkaç kişi ne olduğunu sorunca Ron kesin bir dille bu konudan bahsetmek istemediklerini belirtmişti; kimse de ısrar etmemişti zaten. Olay ortadaydı çünkü.

"Benim yemeğim bitti, hadi derse gidelim,"

Birlikte gayet sıradan bir şekilde kalkıp derslerine girdiler, Granger sorulara parmak kaldırdı ve cevapladı; gerçekten hiçbir sıkıntı yok gibiydi. Draco Malfoy onu umursamıyorsa o da onu umursamazdı. Onunla yolda karşılaştıklarında ise Malfoy görmezden geliyor, Hermione ise yanındakilerden birine daha çok sokuluyordu.

Akşam tekrar kütüphaneye ders çalışmaya gittiğinde olanlar aklına geldi ve istemeden kahverenti gözünden iri bir damla yaş süzüldü. Ağlamama kuralını hatırlayacak yanağını çabucak kimseye çaktırmadan sildi. Daha ne kadar kırılacaktı, ona verilen sözler ne olacaktı? Tek ihtiyacım olan şey vereceğin sevgiydi,* diye düşündü Hermione. O sırada Harry ve Ron patır kütür sesler çıkararak geldiler.

Losing Control | DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin