Sevi.
***
O bana bir şairin şiiriydi.
O bana emanet edilen bir şiir, her kelimeyi mühürleyen şairdi.
Tanıştık.
Şair, şiire başladı. Eskizleri topladı.
Bir kaset doldurulmaya başlandı.
Karıştık.
Eskizler yandı, kaset bozuldu, mühür kurudu.***
Delikanlı, durduğu duvarın ardından büyük ela gözlerini kızın üstünde gezdirdi. Oturduğu salıncakta yavaş yavaş sallanıyor, önüne dökülen kıvırcık saçlarını umursamadan gözlerini ayaklarına dikmiş zarif ince boynunu bükmüştü. Parkta sadece o vardı. Hava soğuktu. Kış aynın ruhsuzluğu şehre düşmüştü ve kızı boğuyordu. Küçük elleriyle sardığı paslı salıncak zincirini biraz daha sıkı kavradı kız. Daha sonra ayaklarını öne uzatarak kafasını kaldırdı.
Delikanlı, sanki onu fark edecekmiş gibi biraz daha duvarın arkasında gizlendi. Oysaki kızın onu görmesi imkânsızdı. Bir apartmanın duvarına gizlenmiş, yüzünün yarısını görmeyeceğini bile bile açıkta bırakmıştı. Kalın kaşları çatılmış altındaki gözlerini daha da belirginleştirmişti.
Kızın kafasını kaldırmasıyla kıvırcık kestane rengi saçları geriye düştü. Öne doğru sallanınca ayaklarını uzattı ve dağa sonra onları kapattı. Salıncak yavaş yavaş hızlanıyordu. Kız gözlerini parkta dolandırdı. Delikanlı şimdi daha iyi anlıyordu. Ona kestane dediklerini, şimdi daha iyi anlıyordu. Saçları gibi gözleri de kestane rengindeydi. Kız, bitkin ve ruhsuz haliyle bile adamın ona bakma isteğini kaçırmıyordu.
Bulundukları mevsimin ruhsuzluğunun aksine bulutların arkasından sızan arsız güneş kızın gözlerini yaladı. Bembeyaz yüzünü avuçlayan güneşe karşı gözlerini kapatıp hızlanmaya devam etti. Adam, mesafeye karşı yüzünü aydınlatan güneş yardımıyla kızın yüzünde ilerleyen gözyaşlarını gördü. Ağlıyordu. Kız bir anda gözlerini açıp sol tarafındaki bavula baktı. Bebek mavisi büyük bavul orada öylece duruyordu. Aklından neler geçiriyordu? Adam, deli gibi merak etti.
"Hey, delikanlı ?" Adam, kaşlarını çattı ve karşı taraftan gelen sese döndü. Sevimli, altmış yaşlarında bir amca balkon demirine kollarını dayamış gülümseyerek ona bakıyordu. Adam, yutkundu ve amcaya baktı. Ona kızacak gibi durmuyordu ama ne diyeceğini oldukça merak ediyor hem de bir an önce kıza bakma isteğiyle yanıp tutuşuyordu.
Amca gözlerini salıncakta ağlayan kıza çevirdi. "Uzaktan izleyeceğine yanına git."
Adam, gözlerini amcadan alıp kıza çevirdi. Oldukça mutsuzdu. Kızın sesleri duymadığına şükrederek amcaya döndü. Kim olarak ne olarak gidecekti? Ağzını açacağı sıra telefonunun sesi yankılandı ve elleri cebindeki telefona yöneldi. Boş mahallede telefonun sesi yankılanınca kızın gözleri etrafı taradı. Hızla tüm bedenini duvarın arkasına sakladı. Bir küfür mırıldanarak telefonu açtı. Oradan uzaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevi.
RomanceO bana bir şairin şiiriydi. O bana emanet edilen bir şiir, her kelimeyi mühürleyen şairdi. Tanıştık. Şair, şiire başladı. Eskizleri topladı. Bir kaset doldurulmaya başlandı. Karıştık. Eskizler yandı, kaset bozuldu, mühür kurudu. ***