BARTU DENİZEL

12 13 0
                                    

Kahverengi daha öncekileri sıradan gelirdi gözüme. Fakat onu gördüğümde anlamıştım ki; aynı renge sahip olabilirdi diğer gözlerle, ama farklı bakıyordu.

Ben yağmurdum, o ise yağdığım toprak.

Huzurla doluyordum onun yanındayken. Kirli işlerden arındırıyordu ve masum düşünceleriyle hala kirlenmemiş insanların kaldığına ikna edebiliyordu beni.

Telefonumun çalmasıyla yine ne gibi bir sorun çıktığını düşünerek açtım. "Bartu, kardeşim." Arayan Toprak'tı.

Nisan'dan dört yaş büyük de olsa çocukluk arkadaşıydı ancak hala karşılaşmamışlardı. Şehir dışına taşındıklarında görüşmeyi kesmişler. Şimdi ise benim için çalışan bir adam ve dostum dediğim sayılı insanlardandı.

Sağ kolum Behiç ise, sol kolum Toprak'tı.

"Söyle." Sabırsız bir kişiliğim vardı. "Şu, Nisan'a mesajlar atan vardı ya." O her kimse eğer paramparça edecektim. "Evet?" Yumruklarımı sıkmış bekliyordum. "Onun kim olduğunu bulduk." Nihayet.

"Taksit taksit söylemesene. Kimmiş?" Karşı taraftan yutkunma sesi geldi ve "Evini taşlayıp not bırakanla aynı kişi." dedi. Gözlerimi yummuş duyacağımı bildiğim isme lanet ediyordum. "Barlas." Telefonu kapatıp koltuğa fırlattım.

Barlas Denizel.

Annemin ölümünde beni suçlayan abim.

Çocukluğumu yaşamama engel olan büyük kardeş.

Doğum günümü hiç kutlayamama sebebim.

Şimdilerde de hayatımı zehir eden can düşmanım.

Annemin beni doğururken öleceğini nereden bilebilirdim ki? Eğer bebekken de bu kadar güçlü olabilseydim engel olmaz mıydım buna? Yine de ben bile kendimi suçluyordum bazen.

Babam, Barlas ile aynı fikirdeydi. Annemin ölümünden sonra öğrendiğime göre Mehir teyzem bakmış bana. Babam evlatlıktan reddetmiş ve benden iki yaş büyük olan Barlas'ın çocuk aklını saçma düşüncelerle doldurmuştu.

İsmini annesi veya babası veren çocuklardan olamadım hiç. Mehir teyzem 'Bartu' demişti. Bartu olmuştum artık.

Mehir teyzem öldüğünde o lanet eve dönmüştüm. Yedi yaşındaydım. Yaşıtlarım karne hediyeleri ile hava atarken ben sadece baba dayağı yiyordum. Okula iki yıl erken yazılmış olduğumdan sınıf arkadaşlarıma göre çelimsiz bir bedenim vardı. Üstelik Barlas ile aynı sınıftaydım. Ödevlerini bana yaptırıyor olmasına sesimi çıkartmıyordum veya babamın, annemin acısını bedenimden çıkartmasına da. Hafta sonları simit satarak harçlığımı çıkarıyordum.

Enis'e bakınca çocukluğumu görüyordum.

Liseye geçtiğimizde yurtta kalmaya başladım. Derslere çalışıp okurken bir yandan da geceleri barmenlik yapıyordum. Büyüdükçe bedenim abimden bile kalıplı olmaya başlamıştı. Artık babası öfkesini kusabilsin diye yediği dayaklara katlanıp, abisinin hor gördüğü ezik çocuk yoktu.

Sayısal bölümünü okul birinciliği ile bitirmiştim. Behiç ile o zamanlar tanışmıştık. Yurtta kalıyordu ve güzel bir ailesi vardı. Okul ikinciliği ona kalmıştı. Üniversiteyi de aynı yerde okumuştuk. Ben makine mühendisi olmak isterken, o tıp okuyup beyin cerrahı olacaktı.

Ve olmuştuk da.

Üniversite şehir dışındaydı. Toprakla aynı yaşta olsak da iki yıl erken okula başladığım için o birinci sınıftayken, ben üçüncü sınıftaydım yine de aynı bölümdeydik. Artık iki tane sadık dostum vardı. Ancak kirli geçmişimi geride bırakamamıştım, Barlas sayesinde. Başlarda sadece işlerimi engelliyordu fakat sonraları hayatımı da kendine benzetmeye başladı.

Onun gibi olmayacaktım.

Yeraltı dünyasının seçkin insanlarındandı ve kirli işlerini bana bulaştırmaktan geri kalmıyordu. Çatıştığı bazı aptallar kardeş olduğumuzu öğrenip beni öldüreceklerini söylüyordu ona. Peki benim onun gözünde değersiz olduğumu biliyorlar mıydı?

Bunu bir numara sanıp, "Bizi kandırmaya çalışıyorlar. Abi kardeş onlar, elbette kardeşi zaafıdır." diyorlardı. Bu sayede lanet bataklık yavaş yavaş beni de içine çekmeyi başarmıştı. Bir yılda yeraltı dünyasının sayılan isimlerinden olmuştum.

Tıpkı abim gibi.

Bir yıl içinde kalbimi atıp yerine kaya parçası koymuştum. Adam öldürmek çocuk oyuncağı gibi gelmese de zor olmuyordu artık. Işıl ışıl parlayan gözlerim yerini fırtınalara bırakmıştı. Gri bulutlar üşüşüyordu düşüncelerime. Yıldırımlar, depremler ve kasırgalar eksik olmuyordu fikrimden.

Olmak istemediğim bir adam olmuştum.

Ancak o vanilya kokulu kız çocuğu, içimdeki küçük Bartu'yu bulmaya başlamıştı. Sanki gözlerimin ardına saklanmış yaşama sevincini keşfediyordu.

Olmak istediğim adama dönüştürüyordu beni.

Onun yanında az da olsa içimdeki şefkati çıkarabiliyordum dışarıya. Aşk neydi bilmiyordum ama eğer birine kapılmaksa; ona kapılıyordum. Ve eğer kılına zarar gelecek olursa içimdeki buz kütlesi dolu şeklinde yağardı etrafa.

Barlas'ın ona zarar vereceğini düşünmüyordum yine de. Peki o saçma mesajlar neydi?

Umarım düşündüğüm şey olmazdı. Umarım abi kardeş aynı kişiye kalbinin kilidini hediye etmezdi.

Hem ona aşık olsaydı odasına taş yağdırmazdı. Amacı taş yağdırmak değildi ki. Bana not bırakıyordu ve ilk defa şifreli notta tehdit etmek yerine yardım edeceği yazıyordu.

Yeraltı dünyasına göre birinin mekanına taş atarken not bırakmak önemli bir olayın habercisiydi.

Peki bunu neden benim evime değil de, onun evine yapmıştı?

Nisan içindi tüm yardımı.

Şifreli dilde, ona ihtiyacım olmadığını yazıp mekanına bırakacaktım. Nisan'ı daha önce nerede görmüş olabilirdi ki? Üstelik gece yarısı kızı peşinden koşturmuştu. Sırf biraz daha yanında kalabilsin diye.

Adamlar peşine düştü çoktan, demiş kıza. O adamlar Nisan'ı nereden biliyordu?

Elbette.

Bir zamanlar kafayı taktığı o minik kız Nisan olmalıydı. Kızın adını söylemiyordu ancak masumluğu tüm yeraltı insanlarınca biliniyordu. Benim de öğrendiğim kadarıyla son bir yıldır kızı tanıyordu. Ve kız onu reddetmişti.

Yine de zaafını ya da takıntısını bu kadar belli etmemeliydi.

Ancak o kahverengi ve siyahın harmanlandığı saçlar benimdi. Huzur dolu bakışlara sahip gözler, cennette hissettiren tebessümü bana aitti. Nisan benim küçük kadınımdı. Ve benim eşim olacaktı.

Birde Buğra vardı, sözde abisi olan. Onu da araştıracaktım.

Kimse bu kadar sahiplenemezdi onu benden başka.

Dün Buğra denilen o herif Nisan'ı eve sokup gitmişti. Sıra ona da gelecekti.

Nisan, beni tanıtırken ne diyeceğini bilememişti, bende "Denizin." demiştim. O gökyüzüydü bende yansımasını alan deniz.

Çünkü maviysem eğer onun sayesindeydi.

Bizi Hatırlamıyorsun #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin