01.09.2017
Her sene 1 Eylül'de olduğu gibi, adımlarım beni yine aynı yere getirmişti. Han Nehri'ne. Burayı seviyordum.Ayağımda ki botları yere vura vura tam nehirin karşısında ki banka ulaştım. Karşımda ki nehirin güzelliğini izlerken ufkunda beliren ufak güneş ve kızıllık akşam olmak üzere olduğunu gösteriyordu. Arkama yaslanıp ellerimi kapşonlumun cebine soktumve dışarıya doğru nefesimi verdim.Etrafa yayılan hafif buhar havanın soğuk olduğunu kanıtlıyordu. Ufukta ki küçük güneş gittikçe kaybolmaya bağladığında havanın daha da soğuyacağını anlamıştım. Seoul'de akşamları daha da soğuk oluyordu.Kapşonlumun cebinde ki telefonu çıkarıp 19 yaşıma girmeme sadece 5 saat kaldığını görünce gülümsedim. Yüzümde ki gülümsemeyi silmeden telefonu tekrardan kapşonlumun cebine attım. Önümdeki beş saat boyunca sıkılana kadar burada duracak ve saat gece on bir buçuğu gösterdiğinde açık bir pastaneden karamelli küçük bir pasta ile mum alıp 19. yaş günümü kendimce kutlayacaktım. Aslında Kore'de yaşayan çoğu genç 19. doğum günlerinin eğlenceli geçmesini ister ve arkadaşlarıyla dışarıda kutlarlardı. Ama 19 yaşıma girmem benim için pekte önemli bir şey değildi. Sonuçta sadece bir rakam değişiyordu ve bu rakam tüm hayatımın değişmesine yardımcı olmuyordu. Ama bende doğum günümü tek kutlamaktansa ailem veya arkadaşlarım ile kutlamayı tabii ki de tercih ederdim. Fakat bunu gerçekleştirebilecek ne bir ailem, ne de arakdaşlarım vardı. Böyle söyleyince üzücü gibi gözüküyordu ama tam 3 senedir doğum günlerimi tek kutladığımdan buna alışmıştım.
Derin bir nefes aldım ve gözlerimin odağını nehirden çekip etrafta gezdirdim. Hava soğuk olduğundan tek tük insanlar vardı. Yeniden derince bir nefes alıp önüme döndüm. İnsanların içindeyken kendimi asla rahat hissedemezdim. Hatta insanlarla konuşurken 'Ya yanlış bir şey söylersem?' diye düşünmekten düzgün diyalog kuramazdım. Belki de bu yüzden şu an burada yalnız başıma doğum günümü kutlamak için mahkũmdum. Bu düşüncemle kendi kendime kıkırdarken yanıma oturan bedenle gülmeyi kestim ve kafamı sağa doğru çevirdim. Gözlerim, bembeyaz ten ve yeşil saçların uyumunu görünce büyülendiğimi hissetmiştim.
Bir şey demeden kafamı yeniden nehire doğru çevirdim. Yanda bir sürü boş banklar varken neden gelip benim yanıma oturmuştu ki? Huzursuzca bir nefes aldığımda yeşil saçlının bana döndüğünü hissetmiştim ama gözlerimin odağını nehirden bozmamıştım.
"Neden burada tek başınasın?"
Sorduğu soruyla ne cevap vereceğimi düşünürken hala nehiri izliyordum. Sorduğu soru çok mantıklıydı aslında. Bende Han Nehri'nde oturup sadece karşısındaki nehiri izleyen bir çocuk görsem onun bir derdi olduğunu,kafa dağıtmak için burada olduğunu düşünürdüm.
Konuşmak için ağzımı açtığımda kekeleyeceğimi anlamıştım,"D-Doğum günüm. Doğum günümü bekliyorum."
Kekeleyip kekelememek elimde değildi. Diyalog kurmakta berbat olduğumu söylemiştim. Hele yabancı birisi ile konuşurken. Sanırım özgüvenim gerçekten çok düşüktü.
Karşımda ki beden söylediğim cümleyle gözlerini büyültmüştü. Yaptığı hareket hala küçük gözüken gözleri sayesinde pekte anlaşılmıyordu aslında. Bu hareketine anlam verememiştim.
"Doğum gününe kadar burada mı bekleyeceksin?"
Neden gözlerini büyülterek tepki verdiğini şimdi anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hold back to river ;; myg x jjk
Fanfiction"Duyduğuma göre, eğer Han Nehri'ne kapılırsan bir daha asla geri dönemezmişsin. Bu yüzden insanlar, sevdiklerini nehirden uzak tutmaya çabalarmış." Derin bakışlarını bana çevirdi, şimdi nehre baktığından daha güzel bakıyordu bana. Bakışları dalgalan...