1 Eylül 2020
Yine bir doğum günüm ve Han Nehri. 22. yaş günüm.
Ayakkabılarım altında ezilen çimleri hissedebiliyordum. Saat her yıl olduğu gibi, 23.18'di.Gidip her zamanki yerime, uzun ile kısa ağacın tam arasına oturdum. Pastamı önüme koyduğumda, yanaklarımın ıslandığını hissetmemle yanaklarımı sildim. Nehir gürültüyle akıyordu, yaz henüz bitmişti ama nehir öyle hiddetliydi ki, sanki kışın ortasındaydık. Yutkunarak pastamın üstündeki mumu yaktım.
Bu sefer belime sarılan ve yüzünü koyu kestane saçlarıma gömen biri yoktu. Ensemde hissettiğim nefes yoktu. Bana dilek tutmamı fısıldayan derin ses yoktu.
Bakışlarımı gökyüzüne çıkardım. Dilek falan dilemeyecektim, zaten gerçek olmadığı belliydi. Keşke bir ahmak gibi dileklerin gerçek olabileceğine inanmasaydım. Eğer dileklerin gerçek olabilme imkanı olsaydı, şu an ağlamıyor ve Min Yoongi'ye sarılıp doğum günümü mutlu bir şekilde geçiriyor olurdum.
Ama öyle değildi işte. Tanrı beni sevmiyor, ve kalbimi kırmak için her şeyi yapıyor gibi gözüküyordu.
Pastaya mum dikmek gibi bir zahmette de bulunmamıştım. Sadece karşımda duran tek dilimlik pasta ile bakışıyordum. Gözlerim dolduğunda yaşları siliyordum ama yenileri ekleniyordu. Bağdaş kurduğum yeden kalktım ve pastayı orada bırakıp yürümeye başladım. Henüz doğum günüme 42 dakika vardı. Aslında şu an doğum günüm hiç umrumda değildi.
Adımlarımı Han Nehri'nin çıkışına doğru ilerlettiğimde arkama dönüp son kez Han Nehri'ne baktım. İlk defa Han Nehri'nden nefret etmiştim.
Çünkü,Min Yoongi nehire kapılıp gitmiş ve ben ona söz verdiğim gibi onu kolundan tutup kurtaramamıştım.
Gözlerimden yaşlar deli gibi akmaya devam ederken karanlık ve boş yollardan yürümeye başladım. Bu doğum günüm Han Nehri'nde geçmeyecek gibi görünüyordu. Nereye gideceğimi aklıma koymuşken gözlerimden dolayı bulanık gördüğüm için yalpalayarak yürüyordum. Ağlamayı kesmeliydim. Eğer Min Yoongi şu an yanımda olsaydı bana ağlamamam için kızardı. Şu an bana kızdığını bile hissedebiliyordum. Bu yüzden ağlamayı kesmeliydim.
Olmuyordu ama. Olmuyordu işte. Ağlamayı bir türlü durduramıyordum.
Adımlarım mezarlığa yaklaştıkça gözlerimde ki yaşlar daha da çoğalmıştı. Gecenin bu saatinde mezarlığa girmek oldukça ürkütücü gelse de umrumda değildi. Sonuçta orada olan insanlar bana zarar veremezlerdi değil mi? Onların hiç biri canlı değildi. Ama onların içinde Min Yoongi'nin de olması canımı çok yakıyordu.
Telefonumun flashını açmış ve ezbere bildiğim mezar taşını bu karanlıkta bile bulabilmiştim. Her gün buraya geliyordum sonuçta.
Her gün buraya geliyor ve sevgilimle konuşuyordum.
Sonunda mezar taşını görebildiğimde gözlerimde ki yaşların aksine gülümsemeye çalıştım.
Min Yoongi beni ağlarken görmemeliydi.
15.04.2019- Min Yoongi
O mezar taşında,ilk aşkımın adını görmek kalbim de o kadar büyük bir yara açıyordu ki.
Gözlerimden akan sel gibi yaşlar ile burnumu çekme gereği duymuştum. Mezar taşının kenarına oturdum ve henüz toprağında ki ıslak çamurda ellerimi gezdirdim. Ellerimin çamur olması şu an umrumda bile değildi. O benim sevgilimin topraklarıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hold back to river ;; myg x jjk
Fanfiction"Duyduğuma göre, eğer Han Nehri'ne kapılırsan bir daha asla geri dönemezmişsin. Bu yüzden insanlar, sevdiklerini nehirden uzak tutmaya çabalarmış." Derin bakışlarını bana çevirdi, şimdi nehre baktığından daha güzel bakıyordu bana. Bakışları dalgalan...