Bir sabah işe gitmek için uyanıyorsunuz. Her gün olduğu gibi. Ve aynaya baktığınızda başka birini görüyorsunuz. Aynı olmasını beklediğiniz bir sabaha başka bir insan olarak uyanıyorsunuz.
"Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu."
Adım Annie. Üç senedir aynı dergide çalışıyordum. Bu hikayeyi yazmaya nereden ve nasıl başlamalıyım, hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Sadece 16 Mart sabahından itibaren olan her şeyi bu deftere yazacağım. Böylece insanlar belki de Annie River'ın ölmediğine inanabilir.
Şehrin sakin yerlerinden birinde, burada yaşayanlar hariç pek kimselerin uğramadığı bir sokakta oturuyordum. Buralarda genelde yalnız insanlar yaşardı. Örneğin benim alt katımda, kocasını kaybettiğinden beri yalnız yaşayan siyahi bir kadın oturuyor.
Saat 06.17, alarmımdan iki dakika sonra uyandım. Başım ağrıyordu. Başım çok fazla ağrıyordu. Yatağımda yavaşça doğruldum. Sabahın erken saatleriydi ve perdelerim kapalıydı. Bu yüzden içeri hâlâ karanlıktı. Hareket ettikçe başımdaki ağrı tüm hücrelerime yayılıyordu. Yavaşça ayağa kalktım ve tekrar olduğum yere yığılacakmışım gibi hissettim. Kalbim hızlı atıyordu. Odamın sessizliğinde, beni içine çekmek isteyen korkunç bir gürültüymüş gibi yankılanıyordu kalp atışlarım. İlk defa böyle oluyordum. Soluklarım gittikçe hızlanmıştı. Birazdan bayılıp düşecekmişim gibi hissettiğimden yatağımdan tutunarak yere oturdum. Bacaklarımı karnıma doğru çektim ve başımı öne eğdim. Yirmi saniye geçmeden bacaklarımın üzerine kustum.
Bu olan şeyler bana o kadar çok acı veriyordu ki bunu önlemek için intihar edebilirdim.
Bir süre olduğum yerde kaldıktan sonra oda bana çok havasız gelmeye başladı ve kötü de kokmaya başlamıştı. Böyle giderse işe geç kalacaktım. Her gece uyumadan önce yaptığım son şey ertesi sabah giyeceğim kıyafetleri hazırlamaktı. Bu sabah ne giyecektim? Bunu hiç ihmal etmezdim ben mutlaka hazırlamış olmalıydım. Fakat zihnimi ne kadar zorlarsam zorlayayım, önceki gece giymek için hazırladığım şeyleri hatırlayamadım. Siyah pantolonumu mu giyecektim yoksa açık mavi olanı mı? Dün hangisini giymiştim?
Az önceki kaosun etkilerinden kurtulmak üzere olduğumu anlar anlamaz, tekrar yatağımdan destek alarak ayağa kalktım. Bacaklarımı yıkamak için banyoya doğru ağır adımlarla, duvarlara tutunarak yürüdüm. Sanki yerler bir stres topu kıvamına gelmişti ve attığım o hafif adımlarda bile içeri çöküyordu. Duvarlar dalgalanıyordu.
Güçlükle kendimi suyun altına attım. Soğuk su beni biraz daha kendime getiriyordu.
Odama tekrar döndüğümde, dolabımdan beyaz bir pantolon ve mavi bir gömlek çıkardım. Masa saatime tekrar baktığımda, saat 06.43 olmuştu. O kadar zaman geçmiş miydi? Yalnızca üç dakika içinde yaşanmış gibi geliyordu. Anlaşılan o ki, bugün işe geç kalacaktım. Nasılsa geç kalacaktım fakat yine de kıyafetlerimi hızlıca giymeye çalışmıştım.
Sarı dalgalı saçlarım ve alnımı kaplayan kâküllerim birbirine karışmış olmalıydı. Tarağımı alıp aynaya doğru yürüdüm. Aynaya baktığımda kaç dakika orada öylece kaldım bilmiyorum.
''Aman Tanrım! Aman Tanrım...'' Sonu gelmeyen çığlıklar. Yeniden kusma isteği.
Çığlıklar eşliğinde adım adım geriye gittim. Arkamda duvara çarpana kadar aynadan gözümü bir an bile ayırmadım. Aynada gördüğüm kişi ben değildim. Aynadaki her kimse sarı, kâküllü saçları yoktu. Gözleri kahverengi değildi. O kaş bana ait değildi. O burun, o yüz bana ait değildi. O aynadaki hiçbir şey bana ait değildi. Fakat o bendim. Çığlıklarım bu bedenden çıkıyordu. Bu bedene kusmuştum. Bu bedende başım ağrıyordu. Aklım almıyordu. Bu şey mümkün değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kafamın İçinde Uzay Var
Conto"Kafamın içinde uzay var." dediğim zaman ne demek istediğimi anlamazlardı. Oysa bu mecazi cümle tanımlıyor ancak zihnimi. Kafamın içinde galaksiler var, gezegenler var. Karadelikler, yıldız kümeleri... Belki de ben her güne farklı biri olarak uyanı...