1. Bölüm

92 11 49
                                        

   Artık alıştığım ve kabullendiğim karanlığa ışık doğmuştu yine. Siyah ve mavi renklerin ağır bastığı odamın yatağından, yüzüme vuran güneş ışığına yüzümü buruşturup, söylenerek kalktım.

   Odamdaki boy aynasının karşısına geçip kendime bakmaya başladım. Çok komik görünüyordum. Belime kadar uzanan dalgalı siyah saçlarım kabarmış ve epey karışmıştı; ağladığım zaman siyaha dönen koyu kahve gözlerim etrafa kısık bir şekilde bakıyordu, çok geç saatlere kadar uyumadığım için gözaltlarım şişmiş ve yüzüm dağılmıştı; üzerimde de önünde kocaman mor bir tek boynuzlu at olan siyah pijamalarım vardı.

   Dağılmış gözüküyordum ama bu halimi seviyordum. Yaralarla dolu olan, siyahlar içindeki ruhumu yansıtıyordu sanki. Bu halime gülümsedim ve okula gitmek için hazırlanmaya başladım.

   Okulun kendine ait yeşil bir etek ve mor bir gömlekten oluşan forması vardı fakat ben etek ve çok renkli şeyleri giymeyi sevmediğimden artık öğretmenlerin de giymeme alışık olduğu siyah dar paça pantolonumu ve lacivert renkte bir tişört giydim.
Saçlarımı tarayıp yukarıdan sıkı bir şekilde topladım.

   Yemek yemeyi hiç sevmezdim ve epeyde zayıftım zaten. Her sabah olduğu gibi annemin ısrarları sonucu bir bardak süt içtim ve spor ayakkabılarımı giyip çantamla telefonumu da alarak evden çıktım.

   Çok asosyaldim. Hatta sadece bir arkadaşım vardı. Canımdan çok sevdiğim arkadaşım, tek dostum. Bu kadar insanın arasından bir tek o görmüştü benim yaralı ruhumu ve sessizliğiyle yaklaşmaya çalışmıştı bana. Çok neşeli gözüküyordu ama onun ruhu benimkinden de yaralıydı.

   Çok iyi saklardı acılarını. Kimse fark etmezdi ağladığını-ben hariç-. Galiba bu dünya üzerinde beni mutlu edebilen tek insan oydu. Asla zarar gelmesini istemediğim çok nadir kişilerdendi o.

   Okula gidene kadar onu düşündüm. Bazen üzüldüm, bazense beni gülümsetme çabalarını hatırlayıp gülümsedim.

   Sonunda okula vardığımda kapıda onu gördüm. Omuzlarına dökülen dümdüz altın sarısı saçları, pamuk gibi bembeyaz bir teni ve deniz mavisi gözleri vardı. Orta boylarda ve zayıftı.

   Ben genelde koyu renkleri sever ve tercih ederdim ama o benim aksime cıvıl cıvıl ve renkli şeyleri severdi. Çok şirin ve tatlı bir kızdı.

   Yüzüme bir gülümseme yerleştirip ona doğru "Zerya buradayım." diye seslendim. Zerya bana döndü ve gülümseyip koşarak yanıma geldi. Yine sıkı sıkı sarıldık. Sanki her gün bir arada değilmişiz gibi.

   Ayrıldıktan sonra birlikte sınıfa doğru yürümeye başladık. Yürürken yine fazla konuşmadık, hep yaptığımız gibi. Sadece gülümsedik birbirimize. Biz birbirimizi sessizliğimizden anlamayı öğrenmiştik artık.

   Sınıfa girdiğimizde tamamen Zerya'nın isteği üzerine oturmuş olduğumuz en ön sıradaki yerimize oturduk.

   İlk ders coğrafyaydı. En nefret ettiğim derslerden biri. Ben genelde sayısal, Zerya ise sözel derslerde iyiydi. Bu konuda bile birbirimizi tamamlıyorduk.

  Ders kitaplarımı çıkarırken öğretmen geldi. Bu adamı hiç sevmezdim çünkü yapamadığım halde her dersimizin olduğu gün sözlü yapardı.


   Yardım etmesi için Zerya'ya yalvaran gözlerle baktım. Anında anlamıştı.- İşte benim arkadaşım!- Bana sıranın altına bakmamı işaret ederek göz kırptı.

GİRDAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin