3. Bölüm

583 70 40
                                    

Kesinlikle yorumları duymak istiyorum. Hayalet okuyucularım sizde kendinizi gösterin artık yahu 😁😁

Lafı fazla uzatmadan

İyi okumalar 💕💕

Elimde tuttuğum poşeti güvenliğe verip kontrolden geçmesini bekledim. Sakince açtığı poşete üstün körü
bakıp tekrar uzattığında gülümsedim. 50 yaşını çoktan geçmiş adamı güvenlik diye buraya oturtanın da düşünce yapısını anlamak zor olacağından seri adımlarla annemin eskimiş odasına yöneldim. Gıcırdayan kapıyı açtığımda onu gördüm. Beyazlamaya başlamış saçları bir ışık gibi parlarken, yine pencereye dönük vaziyette oturuyordu. Yavaş adımlarla yanına ilerledim. Onu korkutmak, en son isteyeceğim şeydi.

"Anne." dedim hafif çatlamış sesimle. Kıpırdamadı, bir milim bile.

"Ben geldim, bak sana ter temiz kıyafetler getirdim. Param az kalmış, o yüzden az parça alabildim ama bir daha geldiğimde daha yenilerini ve güzellerini alacağım söz." dedim yanına yaklaşarak. Yine kıpırdamadı. Kahverengi gözlerini boşluğa dikmiş bakıyordu. 5 yıldır bir kez olsun gözlerini bana çevirmemişti. İzlediği ağaçları, kuşları bile kıskanıyordum. Elimdekileri bırakıp yanına oturdum. Aramızdaki sessizlik o kadar gürültülüydü ki gitgide içinde yok oluyordum.

"Hiç konuşmayacaksın değil mi benimle? Tamam, sen nasıl istiyorsan öyle olsun ama ben ne buraya gelmekten ne de seninle konuşmaktan bıkmayacağım anne." Ben artık onun için bir ölüydüm. Yaptığım hataların bedelini bana içinde öldürdüğü sevgiyle gösteriyordu. Benimle konuşmayarak yada bana bakmayarak benden kurtulacağını sanıyordu. Annemin gözünde ben hep babasının katili olarak kalacaktım. Cezam ise, annesizlik ti...

"Bir süre burada olamayacağım. Normalde seni de yanımda getirirdim ama buraya tekrar geri döneceğim o yüzden rahatını bozmak istemiyorum. O süre içinde dikkat et kendine olur mu?" Ayağa kalkıp saçlarına öpücük kondurdum ve odadan çıktım.

Hayattaki döngü böyleydi. Kazananlar veya kazandığını sananlar. Toz pembe süzülen gerçeklerin arkasındaki karanlık herkesin cezasıydı. Artık hiç kimse mutlu değil aksine sinirlenip kavga etmeye meyilli bir yaşam sürüyorlardı. Bense direk yok ediyordum.

Seri adımlarla indiğim sahilin sakinliği beni de rahatlatmıştı. Saat daha 07.00 idi. Okula gidip kaydımı aldırmak için uzun bir 1.30 saatim vardı. Kayalığa oturdum. Cebimden çıkarttığım fotoğrafa ne kadar uzun bakılıyorsa o kadar baktım. Annem, babam ve ben. Bundan 6 yıl öncesine ait ufak bir anı.

Onu yok et, seni asıl gerçekten uzaklaştırıyor.

Dediğini yaptım. Cebimden çakmağı çıkartıp, fotoğrafın ucuna doğru tuttum ve ortaya çıkan kırmızılığı izlemeye başladım. 6 yıl önceki anımı, küllere kavuşturuyordum. Fotoğrafı yana koyup tekrar önüme döndüm. Onu özlemiştim. Hayallerime dolmasını, birazcık dünyadan soyutlanmayı istiyordum. Gözlerimi kapatıp bekledim. Gür sesi eninde sonunda kulaklarıma dolacak, beni mutluluğa taşıyacaktı...

Ama aradan yarım saat geçmesine rağmen odaklanamamıştım. Bir türlü aklıma yüzünü getiremiyor, yalnız başıma kalıyordum. Gelmeliydi, benimle konuşmalıydı.

"Bir zamanlar canından çok koruduğun resimlere kül olmuş şekilde bakmak, en zorudur değil mi?"

Gelmişti. Yanıma oturmuş beni izliyordu.

"Kül olsa bile hepsi burada. Buradan yakamıyorum." dedim ellerimi şakağıma getirerek. Gülümsedi.

"Beni öldürdüğüne pişman mısın?" dedi denize bakarken. Gülme sırası bendeydi.

Dünden YarınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin