Aslında ben yalnızım.
Bir memurun hayatı tekdüzedir, en azından benimki öyle. Hele ki ilginç bir şekilde "düz memurluk" olarak adlandırılan bir işiniz varsa bu garip isimli mesleğe sahip çıkarcasına sıradan ve sıkıcı hâle gelebilirsiniz.Bunu benimsemek başta zor olmuştu. Mesleğimi yapabileceğim bir iş çıkmıyordu karşıma, devlette kendi alanımda çalışmam ise hayaller için dahi uzaktı. Düz memurluk elimde olan tek seçenekti. En azından düzenli bir işti, bir kere sigortası vardı. Daha ne olsun?
Belki de bu tembel ve dağınık yaşam şeklime iyi gelirdi. Derli toplu bir insan olurdum bu sayede. Aklımı başıma toplardım. Hayatımı kurabilirdim. Cebimde param olurdu. Aileme yük olmazdım.
Bunlar ve türevi düşünceler beni yıllar önce bu işi seçmeye yöneltti. Hiçbir şey değişmedi bana dair ama en azından bankada bir hesabım olduğu için sevinmem gerekmez mi?
Açıkçası gerekli değil ama ben hâlimden memnunum. Daima tembellik gün yüzüne sızmak istese de bu hayat benim için yeterli, çünkü alıştım ve artık beni yormuyor.
Elbette bir yanım hiç de benimle aynı fikirde değil.
Geçmiş yıllar sizden çok şeyi götürür, inkâr edecek değilim lakin gelişim dönemlerinizi benim kadar eksik geçirdiğinizde bazı şeyler sizinle yolun sonuna dek geliyor. Hayalperestlik gibi... Kalıcı değil, katiyen değil ama yine de hâlâ içimde o küçük çocuk hayatını yaşamayı bekliyor. Etkileyici bir film, umut vadeden bir dizi yahut gözyaşlarıma tutunan sarsıcı bir kitap o çocuğa birkaç gün boyunca hayaller kurma ve sesini çıkarma gücü veriyor.
Böyle günlerde ne kadar sıkıcı bir insan olduğumu düşünüyorum. Hayatımın nasıl da basit olduğunu, hiçbir işe yaramayan amaçtan yoksun bir insan hâline geldiğimi, belki yakında bir robota dönüşebileceğimi...
O çılgın çocuk oyunlar oynamak, yeni yerler keşfetmek, dağa tırmanmak, yağmurda yürümek, âşık olmak ve daha nice şeyi coşkuyla yaşamak istiyor ve içimde çığlıklar atıyor. Bense hayattan bezmiş bir hâlde durağa yürüyor ve onun benimle ilgili hislerine hak versem dahi duymamış gibi davranıp susmasını bekliyorum.
O şöyle diyor: İstersek şimdi bir arabaya atlar ve aklımıza esen herhangi bir yere gidebiliriz.
Onun bu önerisi hoş olmakla birlikte bana boş ve yorucu görünüyor. Kaldı ki yarın sabah işe gitmem gerek ve ehliyetim olsa dahi arabam yok.
O zaman kulaklıklarını tak ve dans et!
Bu saatte ve bu kalabalıkta? Üzerimde etek ve gömlek varken? Yeni ayakkabım ayağıma vuruyorken? Tüm gün bilgisayar ekranına bakmaktan gözlerim yanmışken?
Elbette ona direkt cevap vermiyorum ama beni bir şekilde tanıyor ve yeni şeyler önermeye devam ediyor. Benim canlanmaya niyetim olmadığını idrak edene dek susmuyor, sonra pes edip bir süre ortadan kayboluyor.
Bugün, kendimi berbat hissettiğim günlerden biri anlayacağınız. Hava bir hayli güzel olmasına rağmen ben ter içinde olduğum için kendimden tiksiniyorum. Annem ve babamla konuşmayalı üç gün oldu ve onları eminim aramamı bekliyorlar. Ev darmadağınık, iki gün önce yaptığım yemekten arta kalan hiçbir şey olmadığından bir şeyler hazırlamam gerek. En kötüsü de daha çarşamba olmasına rağmen haftanın bitmesini arzulamaya başladım. Bazen içimdeki çılgın kızın sesine uyup bir araba kiralamak ve buralardan kaçıp gitmek istiyorum.
Dengesizliğimi mazur görün. Esasen bu lafta kalan bir özelliğim. Hiçbir şey yapmayan biri olarak en azından zihnimin tuhaf isteklerle dolu olması hoşuma gidiyor. Nasıl olsa bir öyle bir böyle desem de hiçbirini yapmıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aslında
RomanceBasit, tekdüze bir hayatı vardı. Bunun pek de hoşuna gittiği söylenemezdi. Tam da hayatının monotonluğundan şikayetçi olurken bir zamanlar hayatının aşkı olan adam, tuhaf bir teklifle hayatına dadanmıştı. Fakat... Aslında... Herkesin kendine sakladı...