3

3.9K 497 215
                                    


Aslında mutlu değilim.

Cumartesi günü çalan zil sesiyle birlikte uykum bölünüyor. Yataktan çıkmak için en ufak bir çaba göstermiyor, yastığı ve ince yorganımı başımın üzerine çekip gürültüyü bastırmaya çalışıyorum.

Annemler olamaz çünkü onlarla yeni konuştuk.

Arkadaşlarımla yarın buluşacağız.

İşten birinin evime gelmesi için hiçbir sebep yok.

Derken aklıma Emre geliyor. "Cumartesi görüşürüz." demişti, değil mi? Ciddi ciddi gelmiş olabilir mi?

Bunun ne kadar anlamsız olduğunu fark etmemiş olamaz herhalde?

Yerime iyice gömülüp beni bekleyen tatlı rüyalara sarılmak istiyorum fakat zil ısrarla çalmaya devam ediyor. Gürültüsüne alışmayı umuyorum ama bir yerden sonra pes edip yataktan çıkıyorum. Üzerimde yine pijamam var, yeni yıkadım merak etmeyin!

Bu pis olma meselesi sürekli gündeme geldiği için belirtmek isterim ki o kadar da pis değilim! İki günde bir bu pijamayı yıkıyor, işten döndüğümde yeniden giyiyorum. Çünkü çok seviyorum. Neden başka bir şey giymem gerekiyor ki? Evim, benim krallığım ve ben çizgili pijama kraliçesiyim.

Otomatiğe basmamın ardından Emre bir ahmak olduğunu ispatlamak adına olsa gerek, yukarı geliyor. Kapının önünde karşılıklı duruyoruz, pervaza yaslanırken ciddi olabilmek için elimden geleni yapıyorum.

"Emre, akıl sağlığını ne zaman yitirdin? Anlatsana bana."

Esneyişim ciddiyetimi engellese de Emre gülmüyor.

"Geleceğimi söylemiştim, neden beni beklettin?"

"Uyuyordum ve buraya tekrar gelecek kadar aptal olduğunu düşünemedim, affedersin Bucak."

"Şunu yapma."

Emre kaşlarını çatarken eski halimizi hatırlayarak alayla gülüyorum. Adamın dünyada en çok nefret ettiği şey, birinin ona soyadıyla hitap etmesidir.

Sen bittin Bay Bucak.

Kaç bakalım şerrimden köşe bucak.

Gülmeye başlamam adamın daha çok kaş çatmasına sebep oluyor.

"Sakın söyleme!"

Şimdilik ona acıyor ve ses etmiyorum. Kovmanın bir işe yaramadığını bildiğim için "Ne hâlin varsa gör Emre, ben uyuyacağım." diye bildiriyorum. Bir şeyler söylüyor ama kim dinler onu?

Yatak odama girip kapıyı kilitliyorum. Bir an Emre görüşmediğimiz yıllar içinde sapık ya da seri katil olmaya karar verdiyse diye tereddüt etsem de paranoyanın âlemi olmadığı için uyuma kararımı uyguluyorum.

Bir süre Emre'nin yine neden gelmiş olabileceğini düşünsem de uyku ağır basıyor, haftanın yorgunluğunu cumartesi günleri dindirmeye alışmışım ne de olsa. Kapı önünde beni mi bekliyor, evimi altüst mü ediyor bilmesem de sonunda uykuya dalıyorum.

Rüyamda Emre'nin beni üniversite balosunda rezil ettiğini görüyorum. Tam dans ettiğimiz sırada beni kalabalığın ortasına çekip elimi bırakıyor ve birden o da dâhil tüm okul üzerime yumurta fırlatmaya başlıyor. Bir omlet olmayı beklesem de yere yığılıp çığlıklar atmak dışında tepki veremiyorum, derken bir ormanda koştuğumu görüyorum, bir köpek beni kovalıyor ve sonra başka bir yerde olduğumu görsem de uyandığımda hatırlamıyorum.

Huysuz bir şekilde uyanıyorum. Yataktan çıkmadan önce telefonumu buluyor, uykumu açmak için internette geziniyorum. Yeni çıkacak diziler, ödül alan ünlüler, sevdiğim birkaç fenomenin komik videolarını izlemek derken kendime geliyorum. Saat ikiye geliyor. Acaba Emre hâlâ evde olabilir mi? Nedense bunun olacağını hiç düşünmüyorum. Kapıyı geç açtığım için evin içinde tepinip söylenmiş ve sonra çekip gitmiştir. Emre Bucak işte, ne beklenir ki ondan?

AslındaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin