BÖLÜM 1: Şeker Pembe
1571, İngiltere
Genç kızın sıcacık sırtı soğuk duvara değiyordu, dudaklarının pembeliği yanaklarına yayılmıştı adeta ve o hafif titreme!
Üşüyor mu yoksa korkuyor mu? Ya da benim gibi heyecanlı mı?
Kesinlikle genç adamdan çok daha heyecanlıydı! Sosyeteye tanıtılmış ve evlenmek üzere 16 yaşında bir genç kız.
İnanılır gibi değil böyle bir güzelliğin daha önce öpüşmemiş olması, daha doğrusu sosyetenin bütün yavşak zamparalarından kaçabilmiş olması. Bu durum esmer adamın yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştiriyordu. Eli kızın belinde, kızın kaçacak hiçbir yeri yoktu. Zaten kaçmasına da gerek yoktu bütün nişanlı gençler gibi bahçenin kuytu bir köşesinde birkaç masum öpücük çalacaklardı birbirlerinden. Delikanlı erkek olmasının ve yaşının verdiği tecrübeyle (19 yaşındaydı), boşta kalan eliyle kızın şapkasının altından çıkmayı başaran küçük biri iki bukleyle oynuyordu, bu durumsa kızın yanaklarının şeker pembeden ala dönmesine sebep oluyordu.
Tanrım! Artık öp beni! Sen de, ben de neden bu karanlık köşede olduğumuzu biliyoruz, hatta ailelerimiz bile baloda bu kısa kayboluşumuzun sebebini biliyorlarken, neden gözlerindeki şu çapkın bakışı devirip aylardır beklediğimiz anı ikimize de bahşetmiyorsun?
Sabırsızlandığını hissediyorum. Alnının yanındaki sarı bukleyi parmağıma dolarken tenine kısacık bir an için dahi olsa değen parmağım kalbinin ne kadar hızlı attığını hissediyor. Aslında bunu anlamak için patika yolun üstündeki meşalelerin ışığına geçmemiz bile yeterlidir eminim, zira gözlerim seçemese de elmacık kemiklerinin üstündeki hafif pembeliği hayal edebiliyorum. Bekleyişimin nedenini merak ediyorsun, biliyorum. Sinsice bir gülümseme yayılır yüzüne. Nişanlandığımızı açıklamamızı ağabeylerinin Fransa’dan dönüşlerine ertelediğin için bekliyorum. Yakınlardan dedikoducu bir leydinin geçmesini bekliyorum, böylelikle öpüştüğümüz büyün sosyetenin diline düşecek ve herkes, özellikle de o züppe asiller Leydi Forbes’un Kont Lockwood’a ait olduğunu bilecek.
Babasının bir kaza yangınına, ki Tyler Lockwood bunun bir kundaklama olduğunu düşünüyordu, kurban gitmesi sonucu, bu genç yaşta babasının unvanını devralmış ve işlerinin başına geçmişti. Erken hayata atılan bu genç adam yeni ve yoğun yaşantısına, çoğu delikanlının gençliğinin baharında istemeyeceği, bir şey katmak istiyordu: bir eş, kontluğunun varislerine bir anne, aslında öyle herhangi asil bir hanımefendi değil, daha çok, şey yani…yatağında onu bekleyecek ateşli bir kadın: Caroline Forbes.
Çıtt, çıt…
Ve aradığı fırsatı buldu genç adam. Birileri kurumuş dallara basarak yanlarına geliyordu…
Genç kadın hala buğulu gözlerle genç adamı süzüyordu bu birkaç dakikalık bekleyiş adeta saatler gibi gelmişti. Tek düşünebildiği o kömür karası gözler ve yeni tıraş olmuş erkeklere özgü o baharatlı parfüm kokusu, ah o parfüm, hiçbir erkekte o kadar çekici duramazdı.
Fahişemi öldürdü! Hem de daha tadına bakamadan! Her iki anlamda da. O piçe gününü göstereceğim…
Kumral adam ağabeyine küfürler savururken içinden, bir duvar köşesinde öpüşen gençlere gözü ilişti. “Buraya daha yeni taşındık, bu yüzden kimliğimizi ifşa edecek bütün hareketlerden kaçınmanı istiyorum sevgili kardeşim, yoksa Elijah’ya ve o kaltağa olan bütün sinirimi seni hançerleyerek çıkartırım, yeterince açıktır umarım.” Bu sözler kısa bir an için beyninde yankılandıktan sonra ağabeyini sinirlendirecek olmanın verdiği korku, heyecan ve arzuyla kumral adamın gözleri parladı ve bir anda bu parıltılar derisinin altında siyah birer ırmak gibi ilerlemeye başladı, bu gece fırtına kopacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırmızının Her Tonu (Yarım kalmıştır.)
FanfictionEski zamanlarda geçen maviliklerde kaybolan bir klaroline masalı...