Kirli Beyaz

533 47 10
                                    

Üşüyor.

Mavi gözlü canavar atını durdurdu. Üstündeki ceketi çıkardı ve kızın omuzlarına bıraktı.

Ne zaman bu kadar düşünceli ve kibar oldun Niklaus Mikaelson?

Dişlerinin birbirine vurulması kesildi. Ama hala burnunu çekiyordu.

Tanrım! Ne olur bana bir kurtuluş yolu göster! Beni öldürecek, yarım bıraktığı işi bitirecek, (adamın yataktaki çıplak haline bakarken yüzünde oluşan ifadeyi düşündü.) ama önce bana tecavüz edecek. Aman Tanrım! Olamaz, olamaz, olamaz, olamaz… Tanrım! Olamaz.

Bir şatonun önünde durdular. Sarışın adam attan indi ve kızı da belinden tutarak indirdi. Sonrasında kızı kolundan çekiştirerek, tüm yolculuk boyunca olduğu gibi sessizlik içinde merdivenleri çıkarttı. Bir odanın önünde durdular. Adam kapıyı açtı ve kızı içeri sürükledi. Odadaki masaya doğru yürüdü ve masanın sağındaki çekmecenin içinden bir anahtar çıkardı.

Bu gece daha fazla başım ağrımayacak.

Genç kız bir anahtara, bir odadaki çift kişilik yatağa baktı.

Tanrım! Hayır?!

Genç kız cesaretini toplayıp sordu:

-Bana ne yapacaksın?

Kızın yüzündeki korku dolu ifadeye baktı, ne düşündüğünü anlaması için beynine girmesine gerek yoktu. Banyodaki halinden çok farklıydı. Bu gece bir kadınla birlikte olacağını düşünmüştü ama bu hali tavrı… Bir çocuktan farksızdı. Üstünde oldukça kapalı beyaz bir gecelik vardı. Kolları bol ve uzundu. Bileklerinde ipler kurdele yapılmış bileğini sıkıyordu. Gecelik ayak bileklerine kadar uzanıyordu. Kalındı ve aslında kirli beyaz rengindeydi. Gerdanının büyük bir bölümünü örtüyor ve en sonunda boynunun önünde el bileklerinde olduğu gibi bir kurdeleyle bağlanıyordu.

Aç beni.

Klaus içindeki vahşi güdüleri bastırdı. Mikael git gide daha çabuk onların yerlerini tespit ediyor, bu da yetmezmiş gibi, onlara uyarı mesajları gönderiyordu (Gözünün önüne başı kesilmiş atının görüntüsü geldi.) Hayır! Mikael bu kadar yakınken arkalarında şaibeli ölümler bırakamazlardı. Ama biraz eğlence fena olmazdı. Kızı tekrar göz ucuyla süzdü. Yüzünü astı. Çocuk

-Uslu durursan hiçbir şey. Şimdi uyu biraz, sabah kahvaltıda görüşürüz.

Yüzüne son bir kez baktı, bir şey söyleyecek gibiydi, sonra vazgeçti.

Beni sabah yiyecek, kahvaltı olacağım.

Bu kızda ona tanıdık gelen bir şey vardı. Ama Klaus bir türlü çıkaramıyordu. Neyse, neden umursasın ki?

Kapının kapanış ve anahtarın kilidin içinde dönüş sesi çınladı. Caroline çaresiz bir şekilde yatağın ucuna oturdu. Bir yandan öldürecek olsa çoktan öldürürdü diyor, bir yandan da onlar kan emiciler, sana acı çektirmekten zevk alacak yaratıklar diyordu. Bu korku ve bilinmezlik anında genç kızın gözü açık pencereye takıldı.

Odama pencereden girmiş olmalı!

Öyleyse ben de onun penceresinden kaçabilirim (belki).

Umut dolu ufak bir tebessüm yayıldı çehresine. Pencerelerden birine gitti ve başını dışarı sarkıtmak suretiyle çevreye bakındı. Odadaki diğer pencerenin önünde bir ağaç yükseliyordu. Aradığı fırsatı bulmuş olmanın verdiği mutlulukla hemen bu pencereye yöneldi. Pencere biraz sıkışmıştı, ama açılması yine de çok uzun sürmedi. Caroline pencereden geçerek (zaten pencere en az iki uzun boylu erkeğin geçebileceği büyüklükteydi.) pencerenin önündeki saksı koymalık çıkıntıda durdu. Ayağını ağacın sağlam gözüken dallarından birine yerleştirdi. Ayağıyla dala biraz bastırarak kendini taşıyabileceğinden emin oldu. Bu dalın üstünden geçen diğer bir dala tutunarak bir adım attı sonrasında var gücüyle kendini ağacın içine doğru fırlattı. Kalbi küt küt atıyordu. Başarmıştı!

Kırmızının Her Tonu (Yarım kalmıştır.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin