Bazı geceler vardır hayallerinle süslediğin, sabah olmasını istemediğin geceler. Gecenin, gündüzün üzerine bir çarşaf gibi örtüldüğü, karanlığın seni koruduğu geceler ve hayatın bize sunduğu acımasızlıklar vardır. Bakire hayallerime el koyulan, karanlığa gebe bırakan acımasızlıklar. Ben anladım ki bizi koruyan karanlığa gebe kalmak sanıldığı kadar güzel değil. Bir süre sonra sana zarar veriyor. İçinde koca bir boşluk ve karanlık...
Seni bir zamanlar koruyan karanlığın sana zarar vermesi adil mi? Bahse varım anlattığım veya anlatacağım şeylerden bir kelime bile anlamayan insanlar var. Dünyadaki çoğu insanın hayatı inişler ve çıkışlarla dolu olsa da toz pembedir. Peki her daim karanlığa hapsolmuş insanları düşündünüz mü? Yada şöyle sormalıyım; siz hiç karanlığa gebe kaldınız mı? Siz hiç boşluğa hapsoldunuz mu? Sizin bakire hayallerinize el koyuldu mu? Siz hiç öldünüz mü?
Ben öldüm. Gecenin, gündüzün üzerini her örtüşünde öldüm. Gündüzün, geceden her kurtuluşunda öldüm. Sabah akşam öldüm de kimse görmedi. Çığlık çığlığa sustum, kimse duymadı. Sessiz sessiz yalvardım, kimse acımadı. Size şimdi bir çok farklı ölümün olduğundan bahsetmek isterdim. Çoğunun fiziksel olmadığından, canınızın en son ne kadar acıya dayanabileceğinden bahsetmek isterdim. Maalesef ne söz ettiğim ölümün ne de acının tarifini yapamayacağım. Hiçbir lügatta bunların karşılığını bulamıyorum. Anlatmak istiyorum. Yaşadığım acının büyüklüğünü, ölümümün kusursuzluğunu anlatmak istiyorum.
Katillerim sanırım işlerini iyi yapıyorlar, geride geride ne bir iz bırakmışlar ne de kanıt. Benim yaşantım kusursuz bir cinayetti ama herkes sadece acı çektiğimi düşündü. Fark edemediler bunun cinayet olduğunu. 'Yaşayın!' Dedim. Fark edemeyen herkese bu ölümü yaşayın dedim. Bundan da psikolojisi bozulmuş sonucunu çıkardılar. Ben insanlara anlatmak istedikçe onlar kulaklarını tıkayıp anlamamak için direndiler. 'Öldüm.' Dedim, hepsi gibi bunu da anlamadılar. Cesedimi hastaymışım gibi tedavi etmek istediler. Oysa ben her gittiğim yere cesedimi sürüklüyordum. Her ölümün ardından 'Elimizden geleni yaptık.' Derler. Benim öldüğümü fark etmeleri için her gün konuştuğum avize ipinin boynuna dolanması mı gerek? İçimdeki acı verem zehrin damarlarımdan çıkması mı gerek? İntihar dediğiniz özgürlüğü tatmam mı gerek?
İntiharı sadece ölüm olarak gören zihniyetler olduğu sürece insanların beni anlamasını beklemem saçmalık. Haykırmak istiyorum. İntiharın özgürlük olduğunu, içimde sürüklediğim cesedin özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak tek yolun bu olduğundan bahsetmek istiyorum. Yine yanlış anlaşılmaktan korkuyorum. İnsanlar önce 'Neyin var?' Diye sorup sonra susmaya mahkum ediyorlar. Susuyorum boğazım yırtılırcasına artık. Bütün sözcüklerimi yutuyorum. Midem her bulandığında acı acı gülümsüyorum. Kussam sessizlik, bakın yoksunuz. Hayatı oyun mu sanıyorsunuz? Beni kaç kez daha ölüme terk edeceksiniz? Anlamıyor musunuz? Bittim. Tükendim. Fark edin artık öldüğümü. Bir insana öldüğünde bile nasıl acı çektiriyorlar anlamıyorum. Aldığım her nefes cesedimi parçalıyor. Cesedimi iyileştirmeye çalıştıklarından az önce bahsetmiştim. Her hafta ay ı rutin. Gidiyorum hastaneye, oturuyorum doktorun karşısına, hep aynı soru;
"Bu gün nasılsın Su?"
Boş boş gözlerine bakıyorum. Ben susuyorum o konuşuyor.
"Birkaç kelime söyle Su" diyor.
Ben yine susuyorum. 'Anlasana doktor yuttuğun sözler kurtlandı içimde' demek istiyorum, anlamayacağını bildiğimden yine susuyorum. Günlerimiz onun konuşmaları benim susmalarımla geçiyor.
Şimdi yine aynı hastanede aynı odada aynı koltuktayım. Tek fark doktor yok. Daha önce hiç geç kalmadığı için garip geliyor bu durum ama önemsemiyorum. 'En iyi ihtimalle ölmüştür' diyor iç sesim. Ona tebessüm bahşediyorum. Nadir araladığım dudaklarımla cevap verdim.
"Sadece biz beceremiyoruz sanırım."
Ruhum ölü evet ama delirmemek için bir şeylerle uğraşmam gerekiyor. Ben de içindeki cesetten boş kalan yere iç sesimi koydum, sürekli onunla konuşuyorum.
"Cesedim kokmadı mı içerde?" Dedim bu sefer.
Cevabı 'özgürleşmeden kokmayacak' oldu. Sustum. Son günlerde iç sesimle bile fazla sohbet edemiyorum. Sanırım özgürleşme zamanımız yaklaşıyor.
Odanın kapısı açıldı. İçerdeki sessizliği ayak sesleri bozdu. Başımı çevirip kimin geldiğine bakmadım, zaten pek de umrumda olduğu söylenemez. Bir kaç saniye sonra karşımdaki koltuğa genç birisi oturuyor. Üzerindeki kıyafetten anladığım kadarıyla doktor. Masada bana ait olan hasta dosyasını eline alıp bakışlarını bana çevirdi. Anlam veremediğim şekilde bakmaya devam ederken göz temasımızı kesip dosyaya baktı.
"Demek ismin Su. Benimki de Ateş, garip bir rastlantı."
Cevap vermedim. Gereksiz konuşmayı ölmeden önce de sevmiyordum.
"Kemal bey, tayini çıktığı için Antalya'ya gitti ve hastalarını bana yönlendirdi. Eğer başka birini istiyorsanız yardımcı olabilirim."
'Demek ki o da ölememiş.' İç sesimin söylediği şeye cevap vermezken karşımdaki doktora bakmaya devam ettim. İçimde onu tanıdığıma dair tuhaf bir his dolandı ama daha önce görmediğime eminin. İçimdeki bu anlamsız hislerin kaynadığını ararken tekrar konuştu.
"Başka bir doktor istiyor musunu?"
Başımı olumsuz anlamda sallarken sanırım bu durum ona tuhaf geldi ve bir süre daha bakmaya devam etti. Bu süre içinde ben de onu inceledim. Tanımadığım birisi olduğuna karar verip incelemeyi bıraktım. Elindeki dosyayı açıp içinde her ne yazıyorsa okumaya başladı. O sayfalarda neler olduğunu ölüm raporum yazmadığı için merak etmiyorum. Büyük ihtimalle her yerde olduğu gibi örtbas edilmiş bir cinayettir. Doktoru yine incelemeye başladım ama bu sefer yüzünde acıma duygusunu belli edecek bir şey aradım, bulamadım. Karşımdaki kişi ya işini ciddiye alan bir doktor ya da duygularını saklamayı iyi bilen bir aktör.
"Kusursuz cinayet"
Yere indirmiş olduğum bakışlarımı söylediği şeyle tekrar gözlerine çevirdim. Şaşkınlık bütün vücudumu sarmalarken doğru duyup duymadığımdan emin olmak istiyordum. Ağzımı aralayıp birkaç cümle kurmak istedim. Hiçkimsenin anlamak istemediği olayı o dosyada yazan şeylerle anlamış olma ihtimali garip hissettirmişti. Dosyayı kapatıp masaya koydu ve gözlerimin içine sanki içindeki cesedi görmek istercesine baktı. Buldu mu bilmiyorum ama bakmaya devam etti. O sustu, ben sustum. Uzun süre sonra sessizliğin beni rahatsız ettiğini fark ettim ama bu sessizliğin içinde yatan çığlıklarımı duyurabildiğimi hissettim. Konuşmak için dudaklarımı araladım fakat tek yapabildiğim derin bir nefes almak oldu ve cesedime inen sert bir darbe daha. Susarak konuşmayı denedim. 'Doktor' dedim. 'Duyuyor musun çığlıklarımı? Görüyor musun cesedimi? En önemlisi anlıyor musun öldüğümü?' Bekledim. Akrep saatlerce yelkovanı kovaladı. Anlamasını bekledim. Umut ettim. 'Doktor anla beni yalvarırım.' Dedim o da duymadı. Kulaklarını tıkadığı için değil de gerçekten anlayamadığı için diye düşündüm Ve odaya dağılan umut parçalarını toplamaya başladım. Keskinlerdi epey acıttılar canımı ama hepsini toplamak için dayandım. Akrep yelkovanı boluna kovalamıştı. Çığlıklarımı o da duymamıştı. Çantamı omuzuma takıp ayağa kalktım. Buraya kadardı. Süre bitmiş, eve dönme vakti gelmişti. Anlayamamıştı öldüğümü.
"Anlıyorum."
Elim kapının kolunda öylece kalırken yerin ayaklarımın altından kaydığını hissettim. Dengemi kaybedip tam düşünecekken doktor hemen yanıma gelip kolumu tuttu. Kolumu ellerinin arasından kurtarırken bu anlıyorum kelimesinin de diğerleri gibi olduğunu varsaydım. Diğer türlüsü mümkün değildi. Beni cidden anlayan birisinin olması mümkün değildi ama kötü olan şuydu ki cam parçasının kırılması gibi dağılan umut parçalarımın büyüklerini toparlayabilmiştim. Küçük kırıntılar hala odanın dört bir yanında duruyordu. O küçük kırıntılara güvenerek tekrar gözlerine bakmak istedim. Bir şeyler söyleyeceği her halinden belliydi. Ona bakmamdan cesaret alarak söylemek istediklerini dile getirdi.
"Hayatında birçok kişiden anlıyorum kelimesini duymuş olabilirsin, acıdıkları için söylenen ama ben sana acımıyorum. İntihara meyilli raporun var dosyanda. Ben senin özgürleşmek istediğini fark edebiliyorum."
Kısa bir sessizlik oldu. Sanırım söylediklerini hazmetmem için zaman tanıyordu ama daha fazla dinlemek istemiyordum ve kapıya doğru koşar adım yürümeye başladım.
"Öldüğünü görebiliyorum Su"
Kendimi hemen dışarıya attım Ve olayın şaşkınlığı ile öylece durdum.
"Şimdi ne olacak?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakire Hayaller
ChickLitGeçmişindeki karanlığın izlerini ruhunda taşıyan genç kız ve o kızın kahramanının hikayesi. İntiharı özgürlük olarak gören bir kızı hayata döndürmek ne kadar kolay olabilir? Kendi ölümünü unutmuş bir adam bunu başarabilecek mi? Karanlığa gebe kalm...