Önceden akrep yelkovanı kovalıyordu. Artık günler ayları, aylar yılları kovalıyor. Doktor ile yıllardır beraberiz ve bana düşünmem gereken bir çok şey sunuyor. İsteyerek yapmıyor ama onunla konuştuğum süreler düşünmem gereken şeyler olduğunu fark ediyorum. Bunlardan birisi duygusuz olmanın ne anlama geldiği. Sahi duygusuz olmak gülümsememek miydi? Ya da insanlara acımamak? Bu durumda ben duygusuz olmuyorum. Gülüyorum çünkü, acınası halime ve acıyorum insanlara, kör oldukları için.
''Bütün insanlar nasıl kör oluyor? Diyor iç sesim.
Bu sefer de onun aptallığına gülüyorum.
''İnsanlar kaybolan bir eşyasını fark edecek kadar kör değiller ama içimdeki cesedi göremeyecek kadar körler'' diye mırıldanıyorum.
Tavandaki avize yine dikkatimi çekti. İpleri ne kadar yakışır boynuma diye merak ettim. Aklıma doktor geldi. O gün, o odadan çıktığımda boşluktaydım. İnsanların sesleri kulaklarıma uğultulu geliyordu. Dünya dengesini kaybetmiş gibi ayaklarımın altından kayıyordu. Kendime gelmem epey zaman almıştı. Soğuk havada saatlerce yürümüştüm. Yanlış anlaşılmasın. Amacım, cesedimdeki hücreleri hareketlendirmek değildi. Sadece düşünmek istemiştim. 'Anlıyorsa ne olacak.' dedim kendi kendime. Sonuçta cesedime can verecek değildi. Birkaç hafta gitmemiştim hastaneye. Yine özgürleşmek istediğim bir güne uyanmıştım. Bu sefer 'Tamam' demiştim. 'Bitti Su, özgürleşiyoruz.' Avize ipini boynuma geçirmiştim. Düşündüğüm kadar yakışmamıştı. 'Kusursuz cinayet için basit bir intihar' demişti iç sesim. Kurduğu cümle beni sinirlendirmişti. Özgürlük diye adlandırması gerekirken artık o da intihar diyordu. Onu daha fazla dinlememek için son kez olduğunu düşünerek göz kapaklarımı kapatmıştım. İstediğim karanlığın bu olduğunu düşünmüştüm. Karanlık beni tekrar koruyacak mı diye düşünmüştüm. Ruhumun katledildiği geceler karanlığın beni korumadığını hatırlayıp gözlerimi tekrar açmıştım. Karanık beni korumayı uzun zaman önce bırakmıştı. Kafamda kurduğum özgürlük mahkemesini kapı zili bölmüştü. Yine hangi gereksiz diye düşünürken her kimse biraz sonra gideceğini umarak zilin susmasını beklemiştim. Israrla çalmaya devam eden zile bir de kapıya inen yumruk darbeleri eklenmişti. Kapıdaki kişiyi bir an önce göndermek için boynumdaki ipi çıkarıp hızlı adımlarla kapıya gitmiştim. Kim olduğuna bakma gereği duymadan kapıyı araladığımda karşımda doktor vardı. O günden sonra yıllar geçmişti. Bu süre içinde doktor beni rahatsız etmeyi hiç bırakmamıştı. Sürekli konuşmuyordu ama konuştuğunda kendimi onun ağzından duyuyordum. O gün evime geldiğinde uzun süre konuşmuştu.
'Bir parçan hala yaşıyor' demişti. İlk kez bu cümlesine cevap vermiştim.
'İçinde ölü bir bebek taşıyan anne zehirlenerek ölmez mi?' demiştim.
Bu sefer sessiz kalmıştı. Yok oluşumu, içimde yaşayan o küçük parçanın her gün ölüme biraz daha yaklaştığını daha iyi anlıyordu. O gün kafasında dönen çarkların sesini duyuyordum ama ne dediklerini anlayamıyordum. Karşımda saatlerce düşündü. Ben sustum, o düşündü. Gece, gündüzün üzerine örtünene kadar düşünmüştü de ben o çarkların ne dediğini bir türlü anlayamamıştım. Gözlerime uzun uzun bakmıştı. 'Tamam' demişti. Neye tamam dediğini anlayamamıştım.
'Özgürlüğünü tadarken yanında olmama izin ver.'
Kurduğu cümle ile cevap vermeyi reddetmiştim. Düşünme sırası bendeydi. Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Söyledikleri ile düşünmem gereken ne kadar konu varsa dört bir yana dağılmıştı ve kendimi yine boşluğun ortasında bulmuştum. Benim konuşmayacağımı fark edip yıllardır nefes almamı sağlayan cümleler yine onun dudaklarının arasından çıkmıştı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bakire Hayaller
ChickLitGeçmişindeki karanlığın izlerini ruhunda taşıyan genç kız ve o kızın kahramanının hikayesi. İntiharı özgürlük olarak gören bir kızı hayata döndürmek ne kadar kolay olabilir? Kendi ölümünü unutmuş bir adam bunu başarabilecek mi? Karanlığa gebe kalm...