Nefes alamıyorum!... Ne demekti bu? Yoongi kazayı mı hatırlıyordu? Boğuluyor gibi? O uyurken kafamda bir hikaye oluşturmayı denedim.Konuşmuyordu, çünkü suyun altında konuşamazsınız. Dürtüleri ve saplantıları ona sanki ağzını açtığı anda ciğerlerine su dolacağı ve onun da boğulacağı yönündeydi.
Nefes alamıyorum diyordu ama sadece üç saniyeliğine, çünkü bir an için başını sudan çıkarmıştı, ama tekrar aşağıya çekilip susmuştu.
Şimdi uyuyordu, çünkü uyuduğunda, ölmüş oluyordu.
Ve bu her gün, her sabah başa dönüyor, tekrar tekrar yaşanıyordu.
Tüylerim ürpermişti. Bedenini saran kollarımı biraz daha sıktım, onu korur gibi. Ama bir işe yaramayacaktı. Sabah kalkacak ve bütün gün yaşam mücadelesi verir gibi kendi içinde çırpınacaktı.
Felaketinin altında ezildim ve hiçbir şey yapamadan öylece bir ayın geçmesini bekledim. Ayrıca o gece bir şeyler konuşmuş olduğunu da kimseye söylemedim, aramızda kaldı.
Gerçekten onu sevmiştim. Her gün fasulyelerini sulamasını izlemeyi, yürümeye gitmeyi, erik basketbolu oynamayı ve onu öpmeyi sevmiştim. Babam bende bir değişiklikler olduğunu sezmiş ve sormuştu ama ona içime sakladığım sızıdan ve rahatsızlıktan hiç bahsetmedim.
Kalbimin tenim gibi hissedebileceğini anlamıştım. Acıyordu, ağrıyordu, gıdıklanıyordu veya başka şeyler. Soğuk ve sıcakken ellerini tuttuğumda gözlerinin hareket ediş şekli kalbimi karıncalandırıyordu örneğin.
On dokuz yaşındaydım ve o da yirmiydi. Ve on aydır hiç konuşmamıştık. Ama birbirimizi sevmiştik. İlk öptüğüm, bedenine ilk dokunduğum insandı. Kendi hayatını su gibi görüp her gün içinde boğuluyordu. Ben seyirci kalmaktan başka bir şey yapamıyordum. Son gece, babamdan izin alıp evine gitmiş ve Em Teyze onun eşyalarını toplarken odasına gidip yüzünü ellerimin içine almış, alnımı alnına yaslamıştım "Benimle konuşur musun?" Cevap vermedi, paniklemişti. Rahatlatmak için kolunu ve boynunu okşadım "Lütfen Yoongi, konuş benimle." Yüzünde biraz da hayal kırıklığı seziyordum. Sonra yaptığım hatayı fark ettim.
O beni farklı sanmış ve bana güvenmişti. Ben de şimdi herkes gibi ondan konuşmasını istiyordum. "Özür dilerim... Çok üzgünüm, özür dilerim..." Sonra boynuna doladığım kolumu kendime çekip saçlarını öpmüştüm. Saçları teninin çok aksine siyahtı ve her bir telinin içinde periler vardı, ben perilere inanıyordum, onu o kazadan bu yana korumuş olmalılardı.
Ertesi sabah yaşlı bir adamın gelip onu götüreceği aklıma gelince tekrar yüzünü avuçlamış, onu ne kadar sevdiğimden falan bahsetmiştim. Değiştirdiklerinden vesaire. Hafifçe tebessüm etmiş, ince dudaklarının kıvrılış şekli canımı yakmıştı. Keskin ve acıyla bakan gözleri bu kez başka bir yere odaklanmıştı, Em Teyze'nin koridorda çok ufak olan bavulu sürüklerken yaptığı sesleri duyuyordum. Sanki babamın annem ölmeden bir gün önce nasıl hissettiğini anlıyordum. Canım yanıyordu, çok saf ve disiplinsiz bir şekilde her yerimde baş gösteren ağrı vardı. Boynuma yüzünü yasladı ve bir süre öylece durduk. Sonra kulağıma uzandı, asırlar gibi uzun bir süre bekledi, derin ve tereddütlü nefesler alıp verdi, kollarıma parmaklarını dolayıp "Her yer ıslak, ve kurumuyor." dedi.
Yutkundum.
Şu sesi zaten topu topu bir kere duymuştum. Onda da korkmuştum.
Bunda da korktum. Yine de ben bunu fark etmediğini umuyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bean ¨ namgi
FanfictionHala ıslak mısın, bilmiyorum genç. Rüyalarıma giriyorsun, rüyalarımda gülüyorsun. [Stories From Wavy Horizons, 1st book]