"Bu gözyaşlarının hatrına ben kalbimi söker koyarım ortaya." dedi adam karşısında yüreğini parçalayan kadının gözlerinden akan yaşları silerken. Kadının alnına bastırdı dudaklarını ve sonra yalvaran gözlerini kadının yaşlı gözleriyle buluşturdu, ağlamayı bırakmasını bekledi, dayanamadı sarıldı kadına sımsıkı.
"Kalbime..." dedi, "Kalbime, zihnime, düşüncelerime, vücuduma mıhlanmış sesin, kokun, benliğin. Unutur muyum?"
Kadın konuşmadı.
"Senin bir nefesine bin ölürüm, bir milyon dirilirim. Seni mutsuz edecek hiçbir şeyi de asla göze almam. Ben yanındayım bundan sonra. Beni istediğin kanaatine varırsan sadece bana müsade et ve geri kalan her şeyi bana bırak." demişti adam bir gün kadına. Böyle başlamıştı her şey. Ama okuduğunuz bu hikaye bu ilişkinin nasıl başladığı veya nasıl bittiğiyle ilgili değil. Adamın bir ismi yok, olmayacak. Kadının adı ise Eylül.
Bir yaz akşamı kadar aldatıcı, bir sonbahar günü kadar duru kadın.
Kadın güzel.
Sevilmeye değer.
Saf biraz.
Kandırılmaya müsait.
Oldukça melankolik.
Kırılgan.
Güçlü duvarlarının ardında, kendi halinde bir kadın.
Bir eylül akşamında doğmuş.
Eylül akşamı gibi kadın.
Bu hikaye Eylül'ün bilinçaltının bir yansımasıdır. İçindeki karakterler ve tipler belki gerçektir, belki de Eylül'ün hayalgücünün ürünleridir. Kim bilir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KENDİ BAŞINA YAŞAMAK
Non-FictionHayattan pek bir beklentim yok, kendi kendime yetebilmek dışında. Mutluluğu kendimde bulmayı öğrendiğim gün gerçek aşk beni bulacak, buna inancım sonsuz. Bu hikayedeki karakterler ve olaylar tamamen hayal ürünüdür. Acaba???