Tanıtım

1.3K 47 17
                                    

Eskimiş, yıkık ve terk edilmiş gecekonduların arasında; tek tük, yıllardır kimsenin yaklaşmaya cesaret edemediği yarım kalmış inşaatlar,iki kişinin yan yana zorlasa anca yürüyebileceği dar sokaklar ve yanıp sönen titrek sokak lambaları korkmama neden olacak bir üçlüydü. Tabii arada topuklarımı vura vura kaçma isteği uyandıran kurt uğultularını unutmamak gerekiyordu.
Korkusuzca burada yürüyebiliyorum demek isterdim ama titreyen bacaklarım ve etrafı az da olsa aydınlatan el fenerimin ışığının etrafta dans etmesinden yalan söylediğimi anlayabilirdiniz.

El fenerim bağımsız bir şekilde hızla etrafta dolanırken duvardaki kırmızılık dikkatimi çekti.El fenerimi tekrar kırmızı bölgeye uzatıp daha dikkatli bir şekilde baktım. Sprey boyayla yazılmış bir yazıydı.Daha doğrusu bir sembol gibiydi. Arka cebimden telefonumu çıkartıp fotoğrafını çekmek için harekete geçtiğimde ekran önce kırmızı,sonra ise siyah olup karanlığa gömüldü. Tuş kilidini birkaç kez zorlasam da açılmamasına karşın ümidimi yitirmeden titreyen ellerimle birkaç kere daha denedim.Başarısız denemelerime inat hırsla telefonumu su birikintisinin etrafındaki cam kırıklarının yanına fırlatarak sakin olmaya çalıştım.Bu kasaba cidden lanetliydi.Bu gerçek beni iliklerime kadar titretirken sakin kalmaya çalışıyordum.

Son kez duvardaki garip sembolü aklıma kazımak ister gibi inceledikten sonra fenerimi önüme tutarak ilerlemeye devam ettim. Etrafa bakarak ilerlerken duyduğum çatırtıyla kalbimin yerinden çıkacak gibi atmaya başlaması bir oldu.El fenerimi hızla sesin geldiği yere çevirdiğimde ayağımın altında ezilen kuru bir yapraktan başka bir şey olmadığını fark etmem fazla zamanımı almadı. Eğildiğimde gözümün önüne gelen perçemimi elimin yardımıyla kulağımın arkasına yerleştirdikten sonra nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Soluklarım eski haline dönerken ileride gördüğüm gölge ağzımdan kaçan çığlığın tek nedeniydi.Sımsıkı kapattığım gözlerimi aralayıp elimi hemen cebime atmam ve silahımı kavramam uzun sürmedi. Fenerle yönünü tespit etmeye çalışırken bir yandan da elimdeki silahı fenerimin yetemediği karanlığa doğrultuyordum.

Silah tutan kolumun aniden arkaya kırılması ve tek güvencem olan silahımın soğuk zeminle buluşması sonucu tepkisizliğimi bozamadım.Koluma uygulanan baskı canımı acıtsa da bunu dert edemeyecek kadar korkuyordum.Boynumda hissettiğim soğuk metal kalbim açısından hiç iyi değildi.Düşüp bayılmam an meselesiydi.Sahi ben nasıl hala ayaktaydım bilmiyordum.Ve daha da kötüsü,bu kimdi?

Aramızdaki boy farkını başıma koyduğu çenesinden anlayabiliyordum.Hala kolumu hayvan gibi sıkıp ona bakmamı engellemesi ve yüzünü görememem beni daha fazla tedirgin ediyordu.Başımdaki çenesini kaldırarak silahı büyük ihtimalle kızarmış olan boynuma biraz daha bastırdı.

"Buraya gelmemeliydin ufaklık!"

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin