2.Bölüm

713 34 16
                                    

Gözlerimi esir alan ve karanlığı geride bırakan,göz kamaştırıcı bir parlaklık...Gözlerim otomatik olarak kısıldı ve ellerimin teki gözlerimin önündeki yerlerine kondu yavaşça.İlk başta gözlerim acısada zamanla alışmıştım siyahın yerini alan beyazlığa lakin hala herhangi bir şey gördüğüm söylenemezdi.Ellerimi nasıl bir yerde olduğumu anlama umudu ile etrafta gezdirdim usulca.Tenime değen kadifemsi örtü rahat bir yatakta olduğumu anlamama neden oldu.Sanki bir çeşit karanlıkta gibiydim fakat tek farkı bu siyahla bezenmiş bir ortamdan yana beyazla döşenmiş kafa karıştırıcı bir parlaklıktan farksızdı.

"Onu daha ne kadar böyle bekleteceğiz?"

Duyduğum,bir kıza ait olan fısıltı üzerine iliklerimde yolculuğa çıkan korku tüm bedenimi dolaştı.Burada tek olmadığım gerçeği,hiçbir şey göremediğim gerçeğinin yanında tüy gibi hafif kalıyordu.Ellerimi hafifçe kaldırarak etrafı yokladım.Yakınımda değillerdi.Bu içimi az da olsa ferahlatsa da hala korku ve merak karışımı duygu benimle beraberdi.Daha fazla dayanamadım ve şu her kaçırılan kızın sorduğu klişe soruyu sordum."Siz kimsiniz?Ne istiyorsunuz benden?Ayrıca neden hiçbir şey göremiyorum?"Birkaç fısıltı daha...Sorduğum sorulara karşılık aldığım tek cevap buydu.Adım seslerinin gitgide yükselmesinden kim olduğunu bilmediğim kişinin bana doğru yaklaştığının farkına vardım.Ölü taklidi için çok geç olmasaydı bunu kesin yapardım.Sonunda sesler kesildi ve kim olduğu bilmediğim kişi boğazını temizleyerek dikkatlerin kendisine çekilmesini sağladı.Tam konuşacağını tahmin ettiğim sırada kapının küçük bir gıcırtı eşliğinde açılması ve içeriye bir kişinin daha girmesi bir oldu.Şu anda tam olarak aslanların arasında kalmış ceylan gibi hissediyordum.

"Merak etme sana zarar vermeyeceğiz.Şimdi gözlerini kapat ve ne olursa olsun açma.Tamam mı?"Kadının sesinin anneme benzediği gerçeği gördüğüm garip rüyayı hatırlatırken hipnozun etkisinde gibi kafamı evet anlamında salladım.Konuşma gereği hissediyordum.Birinin beynimi kemiren tüm soruları yanıtlayıp,merak duygusunu zihnimden mümkün olabildiğince uzağa şutlaması gerekiyordu.Kulaklarıma ağır ağır dolan yabancı,bir erkeğe ait olduğu belli olan sesin sahibi hangi dilde olduğunu bilmediğim kelimeleri söylerken tek yaptığım nereye baktığımı dahi bilmeden sabırsızca beklemekti.Söylediği her kelime adeta zihnimi uyuşturuyor,tek gördüğüm şey olan sonsuz beyazlığın yavaşça koyulaşmasını sağlıyordu.Etraf gitgide koyulaşırken kafamı tonlarca ağırlıkta hissetmemin vermiş olduğu dengesizlik ile oldukça yumuşak olan yatağa kelimenin tam anlamıyla devrildim.İstemsizce kapanan gözlerim kendini özleten karanlığa teslim olurken tüm duyularım işlevini bir anda yitirdi.

*********

"Şimdiye kadar çoktan uyanması gerekmiyor muydu?Bir şey olma ihtimali var mı?Sonuçta--"

Yavaş yavaş netleşen seslerin başını çekmekte olan kız sesi buraya geldiğimden beri en çok duyduğum ses olmakla birlikte her saniye başımın ağrısını arttırmaktan başka bir şey yapmıyordu.Bir tek benim böyle düşünmediğimi ise kızın sözcüklerini ağzına tıkan ve bir teşekkürü hakeden elin sahibinden anlıyordum.Nerede olduğumu öğrenmeyi deli gibi istesemde gözlerimi açmaya korkuyordum.Neyle karşılaşacağım hakkımda hiçbir fikrim olmamakla birlikte son birkaç günümün izlediğim filmlerin etkisinde kalmamdan dolayı gördüğüm garip rüyalardan biri olduğuna kendimi inandırmak isteyişim beni gözlerimi açmamaya zorluyordu.

"Hala uyuyor mu?"

"Beş dakikadır uyanık olduğunu anlamadığı söyleme bana."

"Ben senin gibi sürekli kızı kesmediğimden anlayamadım abiciğim."

"Uyanık olduğunu anlaman için yüzüne bakmana gerek yok kardeşim.Nefes alış verişleri çok düzensiz ve tam üç kere korkudan küt küt atan kalbini saklamaya çalışmak için nefesini tuttu ve şuan düşündüğü şey onu sinirlendirdiği için kaşlarını çatıyor.Herhalde muhteşem olduğum için beni suçluyordur."

"Çocuklar şuna bir son vermeyi planladığınızı söyleyin bana."

Oldukça inandırıcı (!) uyuma taklidime son vermem gerekiyordu ancak ödlek tarafım ağır basıyordu işte ne yaparsın?Artık yatmamın bir anlamının olmaması ve meraklı tarafımın ağır basması göz kapaklarımı yukarıya doğru itti adeta.Karanlığa alışan gözlerim ışığın fazlalığından dolayı kısıldı ve ağır bir şekilde,zor da olsa açmayı başardım.Nerede olduğumu incelemeye başladım anında.Perdeleri çekilmiş olmasına rağmen aydınlık olan odanın büyüklüğü, istemeseniz de gözünüze batan bir ayrıntıydı.Yattığım yatağın karşısında büyük,siyah,kadife bir koltuk bulunuyordu ve üzerinde üç kişi oturmuş etrafta gezinen gözlerimi, gözlerinden ayırmadan izliyorlardı. Herhalde vereceğim tepki onlar için merak konusuydu.İçimde kaçma isteği oluşurken odayı incelemeye devam ettim.Açık gri duvarlarda çeşitli aksesuarlar ve garip şekilli,kırmızı bir raf bulunuyordu.Ayrıca içinde de eskimiş,kalın kitaplar...Yatağın sağ tarafında bulunan beyaz çalışma masası ve mavi bir sandalye dışında balkon kapısı olduğunu tahmin ettiğim gösterişli bir kapı vardı.Gözlerimi son olarak sol tarafa çevirdiğimde sandalye ile aynı tonda,mavi bir puf gördüm.Gözlerim gördüğüm şeyin doğruluğuna inanmak istercesine kırpıştı bir kaç kez.Kalbim şu ana kadar hiç atmadığı kadar hızlı atıyordu.Annem...Buradaydı.Ona karşı sarılma isteğim hatırladıklarım ile bir an da bedenimden olabildiğince uzaklaştı.Kollarını sarılmam için açmış,dolan gözlerini saklamak için olsa gerek bakışlarını yerde tutuyordu.Ağzımdan kaçan alaycı kahkahaya engel olamadım.Ne sanıyordu gidip kollarına atılacağımı falan mı?Bana sorarcasına bakarken bir saniye bile susmaya niyetim yoktu."Sen benimle dalga mı geçiyorsun.Bir kaza oluyor.Bir trafik kazası.Ve ben o gün arabada olmasam da ölüyorum anne.Hem de sizden daha çok.İntihar etmek,size kavuşmak aklımdan bir saniyeliğine bile çıkmadı benim.Hayatım alt üst oldu anlıyor musun?Anlayamazsın!Ben sizin ölümünüzün verdiği hissizlikle başa çıkmaya çalışırken sen ne yaptın?!Doğru ya!Nasıl unuturum?!Beni ve babamın cesedini arkanda bırakıp çekip gittin.Şimdi de karşıma çıkmış,kollarını açıyorsun.Sana ne diyeceğim biliyor musun?Keşke...O gün gerçekten ölseydin!"Ellerim titriyor ve durduramadığım göz yaşlarım yüzüme görünmez çizgiler çizerek yüzümü yalıyordu.Dışarı çıkmak istiyordum.Biraz temiz hava almak da buna dahildi.Adımlarım hızla kapıya doğru giderken ağzını bile açmadı.Kapıyı açıp dışarı çıktığımda kapının iki tarafında güvenlik olması ve beni durdurmaya çalışmaları beklemediğim bir şeydi.Bir an da beni öylece bırakmalarından,annemin onlara eliyle 'bırakın' işareti yaptığını anlamam zor olmadı.Merdivenlerden aşağı baktığımda buranın kaç katlı olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.Etrafı incelediğimde ilerideki gösterişli asansörü farketmiştim.En alt kata bastım ve beklemeye başladım.Asansör bir anda hızlandı ve ışınlanırcasına beni istediğim kata götürdü.Midemin bulanmadığını söylesem yalan söylemiş olurdum ama bu asansörün mükemmel olduğu gerçeğini gölge de bırakamıyordu.Bahçeye uzanan kapıda güvenlikler bekliyordu ve ben kapıdan öylece çıkarken engel olmaya çalışmamışlardı.Yansımamı gördüğüm merdivenlerden inerken nerede olduğumu merak ettiğimden bahçesinde bulunduğum yere baktım önce.Etrafında bulunan siyah, kulübeyi andıran, ev olup olmadığından emin olmadığım yapıların aksine kocaman,gri şato tüm ihtişamını yansıtırcasına karşımda duruyordu.Gözlerim, şatonun bitimini ararken göklerde dolanıyordu adeta.Gördüğüm şeyi daha önce nasıl fark etmediğimi düşünürken şaşkınlık yüklü duygu karışımı yüzümle inanamayarak göğe bakmaya devam ediyordum.Şato değildi şaşkınlığımın nedeni.Gökyüzünün hayranı olduğum rengi gitmiş yerine sevmediğim turuncu renk gelmişti.Başta güneşin yakın civarlarda battığını düşünsem de heryerin öyle oluşu delirdiğimi düşünmeme neden oldu.Kesinlikle deliriyordum.Bunun başka bir açıklaması olamazdı çünkü.Ayrıca gökyüzünü süsleyen bulutlar da aynı mavilik gibi beni terkedip gitmişti.Yoksa ben mi onları terketmiştim.Nasıl bir şeyin içine düştüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu ve aptal bir masalın aptal bir kahramanı gibi hissettiren bu yerden bir an önce çekip gitmek istiyordum.

VAVEYLAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin