GİRİŞ

1K 216 33
                                    

- - -

Hayatınızda aldığınız her nefes,yaşadığınız her saniye sizi bir uçurumun kıyısına sürüklediğinde anlıyorsunuz ömür denen şeyin kıymetini,o zaman çırpınıyorsunuz kurtulmak için.

Ben Mira Öztürk,bu karanlık sokakta,insanlar evlerinin duvarları arkasında mutluyken,her şeyden habersizken uğraştığınız, yaşamak için tırnaklarınızla tutunduğunuz hayatınız bir namlunun ucundan çıkacak mermiye bağlıyken,işte o zaman her şeyi yapabilecek kapasiteye geliyorsunuz. Yaşamak için her şeyi yapabilecek biri oluyorsunuz. Öncesinde aldığınız nefeslerin kıymetini bilmezken,her şey ellerinizden kayıp gittiğinde ve geriye bir tek hayatınız kaldığında anlıyorsunuz bu dünyanın acımasızlığını. Tutunmak şart! Kıymet bilmek,aldığınız tek bir nefesi bile gereksiz görmemek şart. Kuru kuruya ölmek istiyorum demek, binlerce beddua etmek en büyük aptallıkmış. Bunu şimdi anladım.

Az öce hissettiğim korku,yerine adrenaline bıraktı. Bağırdım son gücümle. Sokakta büyüyen ve yaşamayı küçük yaşta öğrenen bir kız bu iki şerefsiz herifi kolayca alt edebilirdi. Temiz bir insanın namusuna göz dikmiş bu şerefsizler kesinlikle ölümü hak ediyordu.

Hiç beklemedikleri bir anda alt ettim onları. Kolaydı,elindeki silaha güçlü bir tekme vur ve silahı al. Bu kadardı tüm plan. Şimdi tüm bu güç, ölümün asil varlığı,her şey bana bağlıydı. Evet,belki şuan zihnim kontrol altında tutamıyordu bedenimi fakat bu iki şerefsizin ölümü hak ettiği gerçeğini değiştirmezdi. Namlunun ucunu elinde silah odan adama çevirip ondan önce davrandım ve tetiğe bastım. Bir kez daha ve bir kez daha... Sonra diğerine, ardarda 3 kez ateş.

İnsanlar hak ettiklerini yaşarlar. Beni bu iğrenç maddeye alıştıran,sonra pis işlerine alet etmeye çalışan pislikler layığını bulmuştu.

Koştum... Ardıma bile bakmadan uzaklaştım oradan. Sağlıklı düşünemediğimi,bir bağımlı olduğumu biliyordum fakat düzelecekti her şey. İnanıyordum buna. Layık olduğum yaşam bu değildi öyle değil mi? Bir tutam toza muhtaç yaşamak değildi benim layığım.

Hayatımı mahfettiğimin,katil olduğumun farkına vardığımda bir sokak uzaklaşmıştım o pislik adamlardan. Hava kararmıştı. Etrafıma baktım. Çaresizdim,çıkmazdaydım. Ne yapacağımı,bu işten nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Pes ettim sonunda. Kendimi soğuk zemine bıraktım ve içimde biriken hırsı,öfkeyi ağlayarak attım vücudumdan.

İşte tam umudumu kaybetmişken,pes etmişken başucumda bir çift ayak belirdi. Usulca kaldırdım başımı. Yaşlı,heybetli bir adam elleri ceplerinde bana bakıyordu. Anlamaya çalıştım. Kimdi şimdi bu? Tüm olanlara tanık olmuş muydu? Yine bir atak sonrası gelen öfkeyle,delirmişliğin tam ortasında,bozuk bir psikolojiyle yaptığım bu iğrenç vahşete tanık olmuş muydu? Gözlerine bakılırsa kesinlikle görmüştü... Tahmin bile etmemiştim beni birinin görebilme ihtimalini. Ee madem gördü, neden hiç bir tepki vermeden bana bakıyordu?

Gözlerimi silip burnumu sildim kabaca. Ayağa kalktım. Korkuyordum. Usulca sordum.

"Neden öyle bakıyorsunuz?" adam büyük bir kahkaha patlattı.

"Hem bu vahşeti yapabilecek kadar acımasız,hemde bu kadar korkak ha? " bacaklarım şiddetle titremeye başladı. Kimdi bu adam?

"Siz kimsiniz? Korkmuyorum ben." bu sefer dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi.

"Kim olduğumu anlaman için uzun zaman gerekiyor." ardından arkasına dönüp 25-26 yaşlarındaki adama seslendi. "Kızı Yusuf'un evine bırakın. Olur da Yusuf sorun çıkartmaya kalkarsa benim isteğim olduğunu söylersiniz." ne demekti bu? Daha ne olduğunu anlayamadan kollarımdan tutulup bir araca atılmıştım. Neler oluyordu? Kimdi bu adamlar? Yusuf dediği? Çığlık çığlığa ağlarken bir yandan da kapıyı tekmeliyor,boş çabalara girişiyordum. Sonunda pes ettim. Beni oradan, o pis yerden bu kıyafetlerle hiçbir araç,taksi ve herhangi bir insan kurtaramazdı. Tek çarem bu zorlamaya ayak uydurmak, hatta şükretmekti. Ürkekçe arabayı kullanan adama sordum.

HicranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin