2

71 7 0
                                    


            Bir ses beklemek senden. Soluk beklemek. Suskunluğun en acımasız olduğu zamanlardayım. Hiç bu kadar susmadın sevdiğim. Hiç bu kadar uzun gitmedin bilmediğim yerlere, gözlerimi götürmedin yanında. Sen artık benim değilsin. Sen artık ait olmadığın gökyüzündesin. Bulutlara esir olup ait olmadığın gökyüzünün yıldızlarına aşıksın.

              Eğer bir kadın, hala kalbini kıran adamın peşinde ise bilin ki o kadın dünyanın en sadık aşığıdır.

              Her ne olursa olsun onu sevmekten asla vazgeçmedim. Bir nevi yaşam kaynağıydı. Bir insan susuz yaşayamazdı. Tıpkı bir su gibiydi. Ondan vazgeçemezdim. Su akıp gitti avuçlarımdan. Dinlediğim tüm Sezen Aksu şarkılarında sevdim onu. Bir Sezen Aksu şarkısı gibi sevdim.

             Dinlediğim en güzel şarkıydı sesin sevgilim.

            Doğumuma dört ay kalmıştı. Bebeğim gittikce ağırlaşıyordu. İçim de yaşayan bir aşk vardı. Benim diğer yarımdı. Herkez 'Nasıl gidiyor hamileliğin?'  dediğin de 'Herşey yolunda' diyebiliyorum. Hiç bir şey yolunda değildi. Onun olmadığı yer de hiç bir şey yolunda değildi.

            Kavga etsek bile onunla konuşmak istedim. Daha öncelerde denemiştik. Bu yüzden dilim yanmıştı. Salıncakta oturup saçlarında ki rüzgarın beni kendimden almasını istedim. Çok sevdiğin saçlarımı yüzüne savurup kahkaha atıp beni yakalamanı diledim. En güzel hayallerimsin. Daha kalabilseydin kulağına fısıldayıp, "Sen cennete gidince, cennet daha güzel bir yer olacak." demek isterdim. Benim dayanacak sadece hayallerim var, gelişi güzel hayaller...

           Ben kimsenin unutamadığı biri olamadım mesela. Zaten öyle biri olsaydım unutmazdı. Biri hiç yüreğime çicek ekmek istemedi. Uzun bir aradan sonra arayıp sesin ve gülüşün daha da güzelleşmiş demedi. Onlar hep kırıldıklarını söylediler. Onlar balkondan düştüler, haklılardı. Canları acımıştı. Kimse görmedi beni yanarken. Onlar kırıldıktan iki dakika sonra kahkaha atan insanlardı. Bende bu yüzden altı çizili cümlelere güvendim, incir ağacının gölgesine güvendim, kendi gölgeme güvenip kaldırım taşlarının arasındaki tozlara güvendim. Ben bunlara güvenirken onları kırmazdım, kıramazdım. Ben bunlara naifken onlar beni kırıp bana güvenmediler.

          Benim istediğim de geçmişi unutmak diye birşey yoktu. İstediğim tek şey hafıza kaybıydı.

        Haftanın birinci günü minik Nefes'im ile dışarıya çıkmaya karar veriyoruz. Evden dışarıya atıyoruz kendimizi. Huzuru kendi içimde buluyorum, başka yerde aramamın  boşuna olduğunu biliyorum. Havayı ciğerlerime kadar soluyorum. Zamanımızın kısıtlı olduğunu ve başkalarının bu zamanı harcamasını izin vermiyorum. Mahalle de herkeze selam veriyor ağzımı bir metre açarak gülüyorum. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla  yaşayarak kendimi harcamıyorum. Kalbimi ve sezgilerimi dikkate alıyorum,çünkü onlar bana doğru yolu gösterir. Düşmanlarıma karşı cesaretimi asla kaybetmiyorum. Zorluklar içerisinde kilidi açabilecek en son anahtarın çoğu zaman onun olduğuna inanıyorum. Yaşamın daha güzel olabileceğine inandırıyorum kendimi.

       Parkın ortasından geçiyorum. Ağaçların yerlerde sürünen dallarında ki yaprakların  arasından dizlerimi sürterek ilerliyorum. Bütün  çocuklar burada. Benim minik kızım büyüyecek. Bu sefer de elinden tutup getireceğim onu. Hayal kurmaya başlıyorum yürüyerek. Hiçbir şey insanın hayal gücü kadar özgür değil. Büyük şeylerin hayali ile yaşıyorum, hiç olmazsa arasından küçük şeyleri yapma imkanı bulurum.

        Durup dururken sancım başlıyor. Banklardan birine tutunuyorum. Karnımı tutarak dişlerimi sıkıyorum. Alnmdan ter akıyor.

        "Şimdi değil bebeğim, şimdi olmaz."

        Gökkuşağı çıkıyor yağmur sonrası. Onu izliyorum. Biraz olsun ağrım geçti. Gökyüzünde ki gökkuşağı  siyaha dönüyor daha sonra. Oradan uzaklaşmak için oturduğum yerden kalkıyorum. Karnımu tutarak yürüyorum. Gökkuşağı gittikçe büyüyor. Korkmaya başlıyorum. Karnımda duran elimin altı kana bürünüyor. Bağırıyorum ama sesim kısık. Çığlık atıyorum. Sesim yok fakat ağzım hareket ediyor. Kulağım da büyük bir çınlama oluşuyor. Fısıltılar doluyor kulağıma. Ellerimi kulaklarıma kapatıp yere yığılıyorum.

       "vısvıssıvs"

        Yerin dibine düşüyorum. Kapkaranlık bir yere. Cehennemden ne kadar kaçabilirdim ki. Yürümekten korkuyorum. Bu sefer sesim çıkıyor. Bağırabildiğim kadar bağırıyorum.

       "Bağırmanın bir yola çıkmayacağını  bilmiyor musun Esra?"

       Karanlıkta kim konuşuyordu?  Kim benimle dalga geçiyor?

        "Kimsin sen?"

         "Sen diğerlerinden farklısın Esra. Neler yaşayacağını biliyor musun?"

         "Ne yaşıyacakmışım?"

         Bir uzun süre ses gelmedi. Karşı tarafta Batu göründü. Sarılmaktan bile utandığım adam, oradaydı. Görmüyordu beni.

        "Neden bu haldesin hiç düşündün mü?"

        Ellerime baktım, kan yoktu. Bebeğim yoktu.

         "Nefes?"

         "Bunu yaşıyacaksın eğer ki doğru seçimleri yapmazsan.  Bebeğin ölücek."

        "Nerede o?  Şerefsiz. Naptın ona?"

        " Ben birşey yapmadım küçük hanım. Sen seçtin."

        "Neyi be neyi?"

        "Uyan artık Esra. Bu rüya aleminde yaşadığın acılar fazla geldi. Uyan ve kendi seçimini gerçek hayatta resmen  yap."

                                        ✴✴✴✴✴✴✴✴✴

          Gözlerimi açmaya çalılıyorum yavaş yavaş. Hiç bir yerimi oynatamıyorum. Heryerim ağrıyor. Gözlerimi açmaya zorladığım da istemsizce gözlerim karnıma kayıyor. Nefes yoktu.

        "Nefess!!!"

        Serumları yırtıyorum. İçeriye tanımadığım doktorlar giriyor.

       "Naptınız ona?  O adam nerede doktor." 

       Zorla yatağa yatırılıyorum. Hemşire boğazıma iğne vuruyor. Gözlerimde ki yaşlarla yavaş yavaş kendimi kaybediyorum.

        "Esraaa!"

        "Ba.. Batu."

Aptal HerifHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin