06

11 0 0
                                    

Bölüm 6: KAPTAN

Tekneler yavaş dalgalarla sallanırken, en az o tekneler kadar akışına bırakmıştım. Çabaladıkça batıyordum zaten.

Pes etmiştim artık.

"Abla, üşüdüm." Kardeşim kollarını etrafına dolamış, dişleri birbirine çarparak titriyordu. Deri ceketimi çıkarıp omuzlarına bıraktım. "Uykum geldi." Yutkunup gözlerimi kaçırdım.

"Parya?" Dodan'dı bu. Birkaç adımda yanıma gelip kardeşimi kucağına aldı. "Hadi, size kalacak bir yer bulalım."

"Teşekkürler, istemiyorum."

Tek kaşını kaldırıp gözlerini kısarak gözlerime baktı.

"Ne istediğini sormadım." Kucağında kardeşimle, hiç zorlanmadan trabzanları tek sıçrayışta ardında bıraktı. Bense yorgun bakışlarımı onlardan çekemiyordum. Öyle yorgundum ki, çakıltaşları arasında uzanıp, ölümü beklemek istiyordum. Daha fazla savaşacak güç yoktu bende.

"Hadi Parya. Kardeşin arabada." Trabzanların arkasından seslenen Dodan'a sırtımı döndüm. Dünya bana sırtını dönmüştü, ben de ona dönsem pek sıkıntı olmazdı hani.

"Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.*"

Sıkıntılı iç çekişi kulaklarımı doldurduğunda, kalbim tarifi imkansız bir acıyla kasıldı. Sanki aynı şeyleri o da yaşamış gibi, andaş, anıdaş hissettim. Kendimi taşların arasına bırakırken yorgunluğum bir külçe misali kalbimin üstüne çöreklendi. Dodan burnundan derin soluklar veriyordu, yumuşak dalgaların sessizliğinde onun solukları yankılanıyordu. Birkaç dakika sonra yanımda yerini aldı, konuşulacak çok şey varken sessizdim. Sessizdi. Deniz sessizdi. Rüzgar sessizdi. Derin, ölümcül, mâtem havasını andıran bir sessizlik hakimdi dünyaya o an.

"Dünya bir okyanus, bense ne bir gemiyim ne o gemideki kaptan, Parya. Ben kıyıdaki çınarlı, kubbeli mavi limanım ancak. Hayatı kenarından kıyısından izleyen, hep açılmaya meyilli ama yerini hiç terk edemeyen. Nice vedâları, nice ayrılıkları sinesinde saklayan, geri dönmeyecekleri beklemekle yükümlü bir mâhkumum, geçmişin zehirli ağlarına takılmaya mâhkumum. Sense Parya, o güzelim okyanusa gönül düşürmüş ancak ona yanaşmaya gücü olmayan bir balıkçı teknesisin. Bana, limanına bile dönmeye gücün yok. Yıpranmışsın besbelli, boyaların kavlamış, ama her tekneyi bir liman iyileştirir. Bundan bihabersin. Güvenemiyorsun, güvenin de kırılmış. Ama bu liman senin tek çaren, unutma."

Uzun soluklu konuşması bittiğinde, ellerimi enseme atıp en rahat pozisyonu aldım. "Beni o limana çıkaramazsın.*"

"Çıkaramam." Kesin bir dönüşle yönünü bana çevirip hafifçe doğruldu. Yüzlerimiz arasında şimdi bir kalp atımı mesafe vardı. "Sen kendin çıkacaksın. Gerekirse yıllarca bekleyeceğim çıkman için, ve sen çıkacaksın. En yaralı gemileri iyileştirenim ben."

Dudaklarından çıkan her bir harf yüzümde dağılıyordu. Taze nefesi yüzüme çarptıkça kalbimi arşa çıkaran bir duygu seliyle sarsılıyordum. Gözlerimi yumdum. "Ya senin yaraların?"

Şahdamarıma yakın bir yerde hissettiğim yumuşak baskıyla gözlerim aniden açıldı. Dodan'ın kafası boynumdaydı. Gözlerimden gülüşüme yansıyan bir huzurla gülümserken bu kadar huzurlu hissetmemin nedenini açıklamamı isteseler, tek kelime edemezdim. Başı boynumda derince soluklanırken, ilk defaya mahsus her şeyi kenara atıp içinde bulunduğum ânı hissetmiştim. Dudakları hareketsizce boynumda dururken, nefes almaktan bile korkuyordum, her şeyi bozarım diye.

KAYIPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin