Arabaya bindiğimizde söze başladı “Miras işini hallettim hepsi senin üzerine, okul kaydını yaşayacağımız yerdeki üniversiteye aldırdım. Orada işletme okuyacaksın” demişti bu son konuşmamdı sahi bunları ne ara yapmıştı? İstanbul’a veda ederken biraz hüzünlendim.
Bana bir torba uzattığında alıp içindekilere baktım. İlaçlar. Oldum olası nefret etsem de bir tane uyku hapı alıp gözlerimi kapattım…
Havalandığımı hissedince gözlerimi yavaşça araladım. İlk başta ne olduğunu uyku mahruruyken anlamasam da daha sonra amcamın kucağında olduğumu anladım. İnmek için biraz debelensem de kaşlarını çatarak bıkkın bir sesle konuştu “Uslu dur” o ses beynimde yankılandı. Sanki onun dediğinden başka bir çare yokmuş gibi, bedenim resmen çözülürken hareketsiz kaldım.
Adımlarını biraz daha hızlandırıp üç katlı eve girdi. Kapıyı ayağıyla kapatıp holde yürümeye başladı. Merdivenlere geldiğimizde “Ben yürüyebilirim. Ayıldım.” Desem de aldığım cevap “Sadece uslu dur” olmuştu. Merdivenleri ağır ağır tırmanırken sanki her basamak işkence çekiyormuşçasına gıcırdıyordu. Upuzun gibi koridorda bir çok kapı vardı ve bu kapılarda bir çok oda saklıydı.
Solda ki en son kapıyı dirseğiyle açıp kapıyı ayağıyla iterek içeri geçti. Işığı açtığında gözlerimin alışmasını bekledim çünkü önceden geçtiğimiz yerler pek aydınlık sayılmazdı. Oda pespembeydi. Dolap, yatak, şifonyer, halı, çalışma masası… her şey. Duvarlar şeker pembesi duvar kağıdıyla kaplanmış ve yerler kırık beyaz parkelerle döşenmişti. Yatağın tam karşısında kütüphane ve kütüphanenin sol çaprazında yani balkonun önünde iki adet berjer vardı. Perdelerse sadece tüldü.
Adımlarını hızlandırarak yatağın yanına yanaşıp beni yavaşça yatırdı. Üzerime ayak ucunda ki pikeyi örtüp, çıkarken ışığı da kapattı. Uykumdan zaten yeni kalkmıştım hiç uykum yoktu ama sanki bir şey tüm enerjimi içine çekiyormuş da bende karşı koymuyormuşum gibiydi.
Gözlerimi kapattım. Ama uyuyamadım sadece kendimden geçtim. Tam uykunun derinliklerine kendimi bırakacakken üzerimdeki pike çekildi. Gözlerimi açtığımda bir tane çocuk ki bu kişi yaklaşık 19-20’li yaşlarda. Ben sanki çocuğun kulakları eşek kulaklarıymış gibi bakarken o “İlk defa mı erkek görüyorsun sen? Her neyse kalk, burada herkes saat 6’da ayakta olur” ben ona şaşkın ördek gibi bakarken “Duydun işte bir de açıklama yapıyoruz ya. Hazırlanman için 15 dakikan var sonra aşağıya in” dedi. Neden bilmiyorum fakat kendimi itaat etmek zorunda hissediyordum.
Yataktan kalkıp ayaklarıma işkence ettirmek istercesine yavaş ve sürüyerek odamda ki, kapısında kocaman çiçeklerle ismim yazan kapıyı araladım. Eski banyomdan biraz daha küçük ve daha az kullanışlı olan yere adımlarımı hızlandırarak girdim.
Dolabıma yerleştirilmemiş resmen tıkılmış olan kıyafetlerden kırmızı kazağımı ve yeşil şortumu giydim. Şifonyerin üzerinde ki kırmızı parlatıcımı sürdüm. Ayağıma kahverengi Vans’larımı geçirip aşağıya indim.
Koridorda gezerken hangi kapıdan gireceğimi şaşırdım. Sonra kapısı cevizden yapılmış, çift kanatlı olana doğru ilerledim.
Büyük yemek masasına yaklaştım. 3 tane servis açılmıştı. İkisi dikdörtgen masanın en ucunda diğeriyse kapıya sırtı dönük tam ortadaydı. Masa en az 30 kişilikti ki bu bana göre fazla büyüktü. Hangisine oturacağımı düşünürken ortada kalanın ideal olduğuna karar verdim ve oturdum.
Odayı incelerken ilk göze batan şey duvarda ki tablolardı ki bunların tarihi eser olduğu apaçık ortadaydı. Odada kahve tonları hakimdi. Deri oturma odası koltukları odayı olduğundan kasvetli göstermişti. O an anladım ki bu evdeki tek renkli yer benim odamdı.
Çekilen sandalyenin sesiyle kendime gelip onlara baktım. Amcam her zamanki çatık kaşlarıyla masaya oturmuştu. Kafamı diğer uca çevirdiğimde yine çatık kaşlarla karşılaştım. Bu kimdi ki. Tam soracaktım ki amcam “Adrian senin kuzenin. Onunla aynı yerdeki okula gideceksin o da işletme okuyor, o son sınıf. Kahvaltıdan sonra Adrian seni gezdirecek” bakışlarımı amcamdan çekip, ilk defa gördüğüm ve yeni öğrenmiş olduğum kuzenime, çevirdim. O da bana bakarak “Kahvaltıdan sonra sadece yarım saatin var hazırlanmak için” dediğinde kafamı duvardaki saate çevirdim. Saat daha 7’ydi. Bu saatte güneş daha yeni yeni doğuyordu ki.
Kahvaltımı oyalana oyalana bitirdiğimde, bu sadece bir parça peynir ve biraz zeytin ezmesinden ibaret oluyor, masadan kalkıp ona yani kuzenime döndüm “Evet ben hazırım istersen gidelim” dediğimde o da yerinden kalktı. Onu takip ediyordum ki bu sinirlerimi bozuyordu.
Evden çıkınca anladım burası büyük bir çiftlik eviydi. Ben ağırın olduğu yere gideriz diye düşünürken o arabaya doğru yürüdü. Kapısını açıp binerken nereye gideceğimizi düşünmeye başlamıştım bile…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AİLE YADİGÂRI
Teen FictionMASUM BİR KIZIN MASUM OLMAYAN HİKAYESİ... Her şey kusursuz mudur? Hayır! Benim annem yoktu ama onun yokluğunu hiçbir zaman hissetmedim ama babam yokken işte ilk kez yalnızlığı hissettim, ilk kez ağladım, ilk kez mutsuzdum çünkü babam ölmüştü... B...