28. Bölüm "İtalya"

211 34 16
                                    

1 Hafta Sonra

"Bence Ha-Neul güzel" dedim. Anlamamış olucak ki bana baktı ağzındaki sushiyi çiğnerken. "Diyorum ki Ha-Neul ismi çok güzel. Özgürlüğün temsili resmen. Gökyüzü kadar özgün başka bildiğin birşey var mı ?" Dedim gözlerine bakarak. "Senin hayal gücün" dedi gülümseyerek. "Oğlumuzun adı Ha-Neul olsun olur mu ?" Dedim. "Tamam" dedi gülümseyerek. "Hadi ye artık kaç gündür doğru düzgün yemek yemiyorsun bir sorun yok değil mi ?" Dedi. Ah.. söyleyem ki Jinyoung. Üzülmene katlanamam ki. Herşey olup bitince öğrenmen daha güzel Jinyoung'um. En azından ben görmem gözünden süzülen yaşları. Eğer söylersem hiçbir şey yapamıyor olmak senin daha çok canını acıtacak. "Hiçbir şey Jinyoung, hiçbir şey. İyiyim ben sadece iştahım yok." Dedim. "Pekala" dedi ve tabağıma baktı. "Biraz bari ye lütfen, hiç yememişsin" dedi. Samimi bir oflamayla çubukları elime aldım ve sushiyi sıkıştırarak sosa batırıp ağzıma götürdüm ve çiğneyerek yuttum. "Oldu mu ?" Dedim. Gülümsedi. "Oldu" dedi. Kafamla onay verdim gülümseyerek.

3 ay sonra

"Umarım gideceğimiz yeri beğenirsin" dedi. Arkasından beline sarıldım. "Sen varsan her yer çok güzel" dedim. "Benim olmadığım güzel bir yer daha var" dedi. Kaşlarımı kaldırarak merakla baktım. "Cennet" dedi. "Emin ol orasıda sensiz güzel geçmez" dedim. "Bensiz hiçbir yere gidemezsin zaten merak etme izin vermem" dedi. Buruk bir gülümsemeyle karşıladım bu sözünü. Telefondan saate baktım ve çıkmam gerektiğini farkettim. "Kontrole gitmem gerekiyor aşkım hava alanında buluşalım olur mu ?" Dedim. "Tamam" diyip benimden öptü. Elimle öpücük gönderip hızla evden çıktım ve arabaya binip hastaneye gittim.

"İlaçlarını değiştireceğim Mark. Acıların artacağı için son günlerini daha hafif acılarla atlatmana yardımcı olucaktır." dedi. "Hiç umut yok mu doktor?" Kalbim durmak istemediğini belli etmek istermişçesine hızlı atarken karşımdaki adam belkide burdan çıktığında ölürsün diyordu. "Malesef Mark. Özürdilerim" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım ve odadan çıktım.

Sinirimi direksyondan çıkartmıştım. Biraz sakinleyince gözümden yaşlar süzülmeye başlamıştı. "Tanrım lütfen! Lütfen yapma Jinyoung'a bunu. O toparlayamaz lütfen Tanrım. Yalvarırım yardım et." Gözlerimden boynuma süzülen yaşlarımın tişörtümün yakasında yok olurken derin bir nefes aldım ve dikleşip arabayı çalıştırdım ve hava alanına gittim.

Arabadan inerken son bir kez yüzüme baktım. Ağladığım belli olmuyordu. Maskemi takıp şapkamı giydim ve valizimi bagajdan alıp havaalanına gittim.

Jinyoung'u arayıp nerde olduğunu öğrendim ve daha sonra yanına geldim. Sarıldık ve yanına oturdum. "Seni seviyorum" dediğimde garip gelmişti. Neden durduk yere onu sevdiğimi söylediğimi anlayamamıştı. "İçimden geldi" dedim. Gülümsedi. "Bende seni seviyorum bitanem" dedi ve saate baktı. Uçağımız gelmişti. Anonstanda anlayınca kalkıp işlemler için dış hatlar bölümüne gittik.

"Jinyouung!" Sevinçle boynuna atladım. "Burayı merak ettiğini söylemiştin" dedi. "Hiçbir şeyi atlamıyorsun." Dedim. Burnumdan öptü. "Seninle ilgiliyse atlamam imkansız" dedi. Güldüm. Telefonuna bir mesaj gelmişti. Ona baktı ve daha sonra gülümsemesine gülümseme eklenerek bana döndü. "Mark," dedi sevinçle.
"Efendim ?"
"Annemi görmek istemiştin ya, annem burdaki bir hastaneye getirilmiş. Ziyaretine gidebiliriz görmek istiyorsan" dedi. "Ahh, buda sorumu tabiki istiyorum Jinyoung!" Dedim.

"Nasıl davranmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yok Jinyoung ellerim terledi korkuyorum" dedim. "Sakin ol ben ne yaparsam onu yap tamam mı endişelenmene gerek yok zaten konuşamıyor. En son bıraktığımda gözlerini dahi açamıyordu." Dedi. Yutkundum. "Annenin rahatsızlığı tam olarak ne Jinyoung?" Dedim. "Bilmiyorum Mark. Bana söylemiyorlar. Neyse böylesi daha iyi sanırım." Dedi ve kapıyı tıklattı. Elini sıkıca tuttum. Oda benim elimi sıkıca kavradı ve kapıyı hafif aralayıp bedenini içeri soktu ve sonra kapıyı açıp benimde girmemi sağladı. Arkamdan kapıyı kapattı. Saygıyla eğildim. "Hoşgeldin Mark. Geçin oturun." Dedi Jinyoung'un 'küçük ablam' dediği kız. Bize gösterdiği yere oturduk. "Sakin ol" diye fısıldadı Jinyoung. "Korkuyorum ne yapayım. " diye fısıldadım bende. Büyük ablası annesini işaret ettiğinde ikimizde annesine döndük. Gözleri açıktı ve gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Çok güzel bir bayandı. Yaşına rağmen hâlâ güzelliği duruydu. Jinyoung hemen ayaklandı ve annesine sarıldı. "Anne~" baya duygulanmıştı Jinyoung. Oturmak için sandalyesini düzeltirmiş gibi yaptı ve elini öpmemi söyledi. Yerine oturunca ben kalkıp elini öptüm. Gülümsedim ve geri yerime oturucakken elimi bırakmadı. Hiçbir fiziksel işlem yapamıyor sanıyordum. "Buyrun efendim ?" Dedim. Cevap veremeyeceğini biliyordum ama benden bişey istiyordu sanki. Herkes ayaklandı. Ağzını açtığında herkes şok olmuştu. "Oğlumu bırakmayacağına söz ver oğlum. O sana emanet." Zar zor konuştuktan sonra öksürdü ama elimi bırakmıyordu. Biraz hızlanmıştı nefes alış verişleri. "Ben onu burda aylarca dinledim sana nasıl aşık olduğunu." Yine öksürdü. "Kendinizi yormayın lütfen" dedim. "Jackson mı ne onu dinleme oğlum. O sadece kendi inandığı yalanlara inandırmaya çalışıyor seni." Dedi. Ve yutkunduktan sonra devam etti. "Şimdi bana söz ver oğlum. O yüzükleri takmak kolay. Oğlumu bırakmayacağına ve her zaman ona inanıp güveneceğine dair bir söz istiyorum senden" dedi. Söz veremem ki... yapamayacağım birşey için söz veremem. Yarı yolda Jinyoung'u bırakacaktım. Ama bırakmayacağıma dair söz istiyor benden. Yapamam ki.

Loss of Memory || MarkjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin