Kafamda oluşan soru işaretlerini kovmayı ancak kapının eşiğindeki yarım saatlik beklememden sonra akıl edebilmiştim.Hadi ama aklımdan geçen olmazdı değil mi?Hayır ,hayır...Ama ya öyleyse...Ahu Ninemin oğlu bu adını bilmediğim ukala çocuk olamazdı değil mi?Ahu Ninenin hafızası zaten iyi değildi belki de bu bana anlattıklarının en azından bir kısmı hayal ürünü olabilir miydi?Peki ama eğer hayal ürünü olsaydı bu ev nereden çıkacaktı ki?
''Alkım,sen de de bunama belirtileri baş göstermeye başladı doğrusu!'' diye bağırmamla boş evde yankılanan sesimi duymam biroldu.Kafamdaki saçma düşüncelerden,ne ara gelip bu koltuğa oturduğumu bile hatırlamıyorum.Kocaman yastıkları olan pembe çiçekli koltuğuma iyice yayılmaya karar vermiştim.Yarın geçmem gereken bir sınavım vardı.Geçmek zorundaydım çünkü bursluların tek seferde geçme gibi bir zorunluluğu vardı ama adını bile bilmediğim yeni komşum çalmaktan soğutmuştu beni,sağolsun.En iyisi kapımı çalan uykuma kapıyı açmaktı belki de diyerek uykuma doğru koştum.
Her insan sabahları ‘zırrzırrzırrr’ alarm sesiyle kalkmak zorunda mıdır? Konu bensem tabii ki hayır.Kayıt altına aldığım son konserimizi alarm sesi yapan insanlarda vardır.Sabah sabah egomu tatmin etme işleminin sonuna gelmiş bulunuyordum.Her sabah saat 06.30’dan itibaren evin belirli köşelerine yerleştirdiğim ses sistemi bütün evi uyandırıyordu o tatlı uykusundan.Ben evden çıkana kadarda çalardı hep.Sonuçta müzik insanın ruhunu dinç tutardı her zaman.Bazen kapatıp,ben çalıp söylediğim anlarda olmuyor değildi yani.Pembe kanepeciğimden ayrılmak zor olmuştu ama bütün gece yatağıma da gitmek için üşenmiştim.Paspas misali ilerleyerek odama ulaşmayı başarmıştım.Tamam,koltukta yatmak pekiyi fikir değildi ama sabahta yatağımı toplu görmek ayrı bir keyifti doğrusu.Yüzümde oluşan şapşal gülümsememle dolabın kapağını açtım.Bugün hava biraz daha güzel gibiydi.Piyano sınavım vardı.Piyanonun tuşları siyah-beyazdı.O halde bende siyah-beyaz giyinmeliydim.Bu aklımdan geçerken Aristo mantığı mı yaptım diye düşünmekten kendimi alamadım.Ama sonuçta karar vermiştim.Dolabımın yarısı siyahlıktan ibaretti zaten.Bir kısmı da taytlarımdan.O halde siyah tayt giymeliydim.Sabah sabah saçmalama kotamı doldurmuştum sanırım.Siyah taytımın üzerine de kalçalarımı da kapatan azıcık,ufacık transparan olan boynumda salaş papyon gibi olan gömleğimi de giymiştim.Siyah topuklu botlarım ve deri ceketimi de giyip salona geçtim.Aynadaki yansımam,cadı Teora saçlarım.Banyoya gitmek farz olmuştu bana.Önce taradım ama belimden bir karış yukarıda olduğu için bayağı zordu bu.Uçlarını da hafif dalgalandırıp şükür duasına çıkacaktım artık.Bin bir güçlükle çantamı toplamayı başarmıştım,telefonum elime geçtiğinde saat 07.45’ti.Aman Allahım!!!Ders saat sekizde ve saat sekize çeyrek var.Şu ışınlanma işini yapmayı başarsalardı ne olurdu yani.Evden çıkıp,kapıyı kilitlemeye çalışıyordum.Ama titreyen bir elle biraz zordu.Sonucunda anahtar yeri öptü.Birden anahtarımı benden önce başka bir el almıştı yerden.Kafamı kaldırdığımda,
‘’Bay Ukala! Geri dönmüşsünüz bakıyorum da!’’
‘’Sen de Bayan Beceriksiz daha kapıyı bile kilitleyemiyorsun’’diyerek kapımı kilitleyip anahtarı da burnumun hizasına tutup sallamaya başlamaz mı?Elinden alıp,cebime tıkıştırdım hemen.Ukala şey işte ne olacak?Apartmandan merdivenleri alel acele inerken,
‘’Ne bu acele beceriksiz?’’ diye arkamdan hızlı hızlı iniyordu.
‘’Okula geç kaldım.’’
‘’Okulun nerede, ha yerini bilmiyorsan adını söylemende yeterli ben bilirim kesin’’ deyip sırıtmaya başladığını tahmin edebiliyorum.
‘’Asya Koleji Konservatuar’’ dediğimde adım sesleri kesilmişti. Daha yavaş adım sesleriyle ben de yavaşlamıştım ki
‘’Aynı okuldaymışız beceriksiz, beraber gideriz’’ dediğinde içimden dua mı edeyim küfür mü bilemedim, kapıyı açıp dışarı attım kendimi ki siyah bir yaratığa çarpmama ramak kalmıştı. ‘’Ya insan hayvan gibi Range Rover’ı kaldırıma, bir de binanın önüne park eder mi? ‘’ Öküz ‘’ ‘’diye bağırmamla omuzlarımdan tutup birinin beni çevirmesi bir oldu. Bay ukala
‘’ Ya bir insan, diğer insana öküz der mi? Peki ya Jack’e hayvan gibi Range Rover der mi? ’’ diye beni taklit edince gülmeden edemedim.
‘’Arabasına isim koymuş bir de bak ya. ‘’ diyince ‘’İyi işte annen baban sana da isim koymuş beceriksiz. ‘’
deyince yüzüme inen kara perdeyi kaldırmakla uğraşıyordum. Doğru adımı annem koymuştu… ‘’Alkım ben’’ dedim arabanın kapısını kapattıktan sonra.
‘’Gökmen’’
‘’Tanıştığıma memnun oldum Gök-men’’ dedim heceleyerek. ‘’Bende Alkım. ‘’ dedi aynı şekilde. Arabayı kahkahalarımız doldurdu.
‘’Gökmen’in anlamı ne ki?’’ dedim kibarlık taslayarak ki bana çok uygun(!)
‘’Gökmen,gök rengi gözleri olan demek,peki ya Alkım?’’
‘’Alkım gökkuşağı demekmiş.’’
Okula yetişecektik sanırım. Az bir zaman kalmıştı. Gökmen’i incelemeye başladım. Esmerdi öyle çok olmasa da,uzun boylu,zayıf,hafiften yeni çıkmaya başlamış sakalları ve lacivert denecek kadar koyu mavi gözleri vardı.
‘’Evet gözlerim,ismime uyuyor değil mi?’’ deyince sesli düşündüm mü acaba diye tereddüt ettim ama hayır içimden düşünmüştüm.Bu çocuk büyücü müydü yoksa son akıl okuyucu gibi bir filmin başrol oyuncusu da ben mi bilmiyorum diye düşünürken…
‘’Seninkilerde uyuyor Alkım’a,biraz önce yeşildi şimdi de içine kahverengi karıştırmışsın gibi oldu bak,gökkuşağı da diyebiliriz ama bukalemun demek daha doğru olur.’’ Dediğinde bir yandan gözlerimi devirirken diğer yandan gülmeye başlamıştım.Araba durduğunda teşekkür ederim diye mırıldanmamın ardından cevabımı da vermişti.Kapıyı açıp indikten hemen sonra yanıma gelip yürümeye başladık.Kafamı çevirip okula bakacaktım ki sabah sabah Toprak'ı görmemle hayatın duran kısmına geçmiştik sanki çünkü o akıl hastası olmasıyla beraber bu okulun gelecekteki varisi
‘’Toprak Asya’ydı.’’
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜZİK KUTUSUNDAKİ HAYATLAR
Teen FictionMüzik aşkı besteler...♪♥♫♥♪♥♫ William SHAKESPEARE