Multi Su...
Su 'yun ağzından
Yavaşça gözlerimi araladım. Gözlerimi araladım? Uyumuş muydum? Etrafıma bakındım. Sürücü koltuğunda değildim. Bir yanında yani ben,uyumadan önce Ateş gereksizinin oturduğu koltuktaydım. Yanıma baktım. Ateş vardı. Yuh ama bu benim arabamımı kullanıyordu! Aşk olsun sana Masal benim kullandığım arabaya binme git kaza yapan adamın arabasına bin. Hemen arkama baktım. Masal 'la Alp omuz omuza vermiş uyuyorlardı! Bune samimiyet. Masal hanıma bak sen. Aslında oldukça tatlı gözüküyorlardı. Aman ne diyorum ben yol tuttu herhalde. Yine hemen yanımdaki gereksize döndüm.
"Ben kullanırdım" dedim. Güldü ve yanıt verdi. "Uyurken mi uykucu? En son direksiyonda uyuyordun. Salyalarını zor temizledim. Doğrusu araba kullanmak için harika bir yöntem." Dedi. Salya ne be! Ayrıca biraz içim geçmiş olabilir ama- öküz gibi uymuşsun ne iç geçmesi be dedi iç sesim. Olabilir olamaz mı? Bunu konuyu boşverdim. Ve " Beni sen mi taşıdın?" Dedim. Alayla " Salyanın aktığını inkar etmiyorsun yani " dedi. Bende hemen"Olmayan bir şeyi inkar edemem mesala sen beyninin olmadığını inkar ediyo musun ?" Dedim. Güldü ve yine alayla " birincisi beyin herkezde var kullanmak lazım bu sana öğüdüm olsun ,ikincisi evet seni ben taşıdım kaç kilosun sen ya 80?"dedi. Sinir ya hani zayıf olduğumu bilmesem şüpheye düşücem. " birincisi senden öğüt alıcak son kişiyim. İkincisi hiç iyi bir yalancı olduğunu söyleyemicem 49 kiloyum be ben " Yine o müthiş kahkahasını attı. Müthiş derken tabikide müthiş sinir bozucu demek istedim. Siz ne sandınız ki? "İyi peki inandım diyelim" dedi. A a salağa bak sanki inandırmaya çabalıyorum onu . "Amacım seni inandırmak değil gerçekleri söylemekti canım" dedim. Dur bir dakika canım? Ya bu hemen fesat anlardı. Üff ya. Konuşmaya başladığında tahminimde son derece,haklı olduğumu anlamıştım. "Canım? İyi tamam o zaman canım." Hemen yanıt verdim. "Ya o lafın gelişi" O da alaylı bir biçimde yanıt verdi. "Tabi canım laf öyle gelir geçer nolucak" sinir işte nolucak! Canım dedim ya alt tarafı canım. Bunun alt tarafı üst tarafı yok ki bildiğin gereksizden canıma atladın Su. Dedi iç sesim. Bu her zaman haklı olmak zorunda mı acaba. İç sesimi boşverdim ve yola baktım. İzmir tabelasını gördüm! İzmir 'e gelmiştik. Şaka maka hiç tanımadığım insanlarla İzmir 'e kadar yolculuk etmiştim. Ateş gereksizi konuşurken ona doğru döndüm. "Siz nereye gidiyordunuz?" Cevap verdim. "İzmir 'i biliyorsan tarif edeyim?" Başını olumlu anlamda salladı ve "Ben İzmir 'de doğdum İstanbul 'a annemin işleri için gelmiştim. Yani tarif edebilirsin. Bu arada tarif edeyim dedin sen de mi İzmir 'lisin? Ayrıca sen benim ismimi öğrendin ama ben seninkini hala bilmiyorum. Herşey karşılıklı. " Dedi. Gözlerimi devirdim. Aslında doğru söylüyordu herşey karşılıklıydı. İlk defa insan gibi konuştuğumuzu fark ettim. "Ben ortaokula kadar İzmir 'deydim. Lise için hemde annemin mezarı orda diye getmiştik İstanbul 'a. Ayrıca ismim Su. " dedim. O da "Annen için üzgünüm benim de babam ben küçükken ölmüş. Ayrıca isminin Su olması ironik." Anlamamıştım. "Ne gibi bir ironi " dedim. Cevap verdi ve "Yani benim ismim Ateş seninki Su ya o yüzden ve Ateş ve Su zıtlardır. Biz seninle sabahtan beri tartışıyoruz. Anladın işte "dedi. Kafamı sallayarak onu onayladım. O ise bana yeni bir soru daha sordu." Siz ne için İzmir 'e geldiniz?"dedi. Onu yanıtladım "Lise için " Kaşlarını çattı. "İyide lise için İstanbul 'a geldik demiştin yalanlarını daha inandırıcı yapamaya çalış " Buna mı kaşları çatılmıştı? Tabikide ona yalan söylüyicek olsam başka bir şey söylerdim. O yüzden " Elbette niyetim sana yalan söylemek olsa başka birşey derdim ama ben gerçekten de lisee son için gidiyorum. İster inan ister inanma" dedim. Karşımda biri bana yalan söylediğimi söylerken ancak bu kadar kibar olabilirdim sanırım. Çünkü ben hayatım boyunca yalnızca tek bir yalan söylemiştim. O da, herkeze gülümseyip odamada ağladığımdaydı. O zaman hep iyiyim derdim ama yalnızca gülmeyi duvar olarak kullanırdım. Çünkü çok gülen insana asla sormazlardı iyi misin diye. Bana da sormamışlardı zaten. Bu hiç değişmemişti. Yalnızca Masal sormuştu o da bundan dolayı kardeşim dediğim kişiydi zaten. Ben bunları düşünürken kaşlarımı çatmış olucam ki Ateş gereksizi " Tamam hemen kaşlarını çatma son sınıf olabiliceğini düşünemedim. Peki hangi okul?" Bu sorusuna soruyla karşılık verdim " Sen okuyor musun?"
O da " Neden soruma soruyla karşılık veriyorsun? Yalnızca hangi okul diye sordum." Dedi. Aslında haklıydı ama bende onunkini merak ediyordum ve eğer kabul ederse ona küçük bir şantaj yapabilirdim. Ah Su ah bu zekayla ne okullara giderdin de... Neyse bu kadar ego yeterli diye düşünüp "Herşey karşılıklı. Ben söylersem sen de söyliyicek misin?" Dedim. Başını olumlu anlamda salladı. Bende söyleyim bari deyip " Barış koleji, sen?"dedim. Önce kaşlarını çattı. Sonra güldü. Şizofren mi acaba diye düşünürken konuştu ve "Ferman koleji " dedi. Bir an aynı okullardayız sanıp korkmuşum bu gereksizle birkaç dakikadır normal konuşuyor olabiliriz ama bu ona hala gereksiz dediğim gerçeğini değiştirmez. Yani aynı okulda olmak en son istiyeceğim şeylerden biriydi. Yola baktım en sonunda şehir içine gelmiştik ve benim midem artık kazınıyordu. Muhtemelen bana gelen guruldamalar dışarıyada gidiyordur diye düşünürken Ateş gereksizi arabayı bir kafenin önüne çekti. Alsancak'taydık bu kadar mı açmışımda fark etmedim diye düşünürken Ateş arkadakileri uyandırıyordu. "Hadi uyanın uykucular "diyordu. Onu boşverip arabadan indim. Muhtemelen buraya girip hep birlikte bişeyler yiyicektik midemin durumuna bakılırsa işin içinde Ateş gereksizi bile olsa hayır diyemiyicektim. Masal 'la Alp uyanırken Masal 'ın ifadesi daha çok şok olmuş gibiydi. Şaşkınca " Ne ara geldik ya?" Diye sordu. Ah sarışın sen gelmek istemezsin tabi çocuğun kolunu yastık yapmışsın. Ben önde gereksizle muhattap oluyorum. Tabi bu düşüncelerimi ona yalnızken söyliyicektim. Telefondan saate baktım. Saat daha sabahın sekiziydi ve saatte ancak kahvaltı yapabilirdik. Hepmiz indiğimizde Masal 'ı yanıma çektim. Salak hala uyku sersemliğiyle ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ateş gereksizinin önüne park ettiği kafeye girdik. Garson bize oturabileceğimiz masayı gösterirken ben Masal 'ın yanına diğer ikisi de karşımıza oturmuştu. Hemen menüye baktım. Allah'ım çok açım! Hemen bir kahvaltı söylerken diğerlei de sipariş vermeye başladı. Ama adam birazdan içime düşücekti. Bune be garsonsun sen edebinle kal ama dimi! Masal 'a baktım. Anlaşılan o da durumun farkındaydı ki garsona tip tip bakıyordu. Garsona baktım muhtemelen benim yaşlarımdaydı. Tipi de fena değildi. Aman ne diyorum ben baya yakışıklıydı da bundan banane dimi benim şuan adamın gözünü morartmam lazım. Ya da düzgün bir dille konuşurum o da olur. "Beyfendi biz siparişlerimizi verdik." Dedim. Bu kısaca git artık demekti. Garson başıyla onayladı ama hala bana bakıyordu. Ay gitsene be adam açım ben! Ateş gereksizi konuşurken ona baktım " Kardeşim gitsene! İkile hadi!" Bu malın bağırmasıyla bir anlığına herkez bize bakmıştı. Garson ise " Giderim gitmem sanane kardeşim" dedi. Sabrımın sonlarındayken ki Ateş de öyle gözüküyordu. "Sevgilisiyim oldu mu! Şimdi seni dövmeden git burdan " dedi. Sevgilisiyim ne be! Abisiyim desene ayrıca ben onla sevgili olcağıma Ajdarla olurum daha iyidiye düşünürken. Garson Ateş 'in bu sinirli halinden korkarken -sahi benbile korkmuştum- gitti. Teşekkür etme ihtiyacı duydum. "Sağol yoksa gitmiyicekti "dedim. Şuan baya sinirliydi ve niye sevgili dedin felan diyemezdim. O yüzdenboşverdim o da kafasını onaylar biçimde salladı. Yiyiceklerin gelmesini beklerken telefonumla oymamaya başladım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardeş Kalbi
ChickLitOnlar yalnıca arkadaş değillerdi onlar kader tiyatrosunda tanışmış ve aynı seneryoda oynamaya karar vermiş dostlardı.Ayrıca bu kader seneryosunda karşılaştıkları engellerde birbirlerine destek olucaklardı...