Bundan sonra genellikle Su 'yun agzından olucak . İyi okumalar ....
Yemekler geldiğinde hemen yemeğe başladım. Ölümüne açtım ve inanın bir kahvaltı da ne ararsanız şuan masada onlar vardı. Hemen hemen herşeyden yerken önümden bir gereksizin sesini duydum. "Ölmek mi istiyorsun hayır yani ben de boğabilirim seni ondan dedim bu kadar sıkıntı etmene gerek yok ki" dedi. Mal , gerizekalı , sinir, aptal .... Tamam belki boğulucak kadar hızlı ve çok yemiş olabilirim ama bir kıza böyle denmez ki. Aslında haklıydı ama sinir oluyordum ona napıyım. Ayrıca bunu söylemenin farklı yolları da vardı. Sonuçta yavaş ye dese yeterdi. Ağzımdakileri bitirip ona döndüm ve " Yok ya ben iyiyim hem şimdi zahmet olur. Sen şey yap onun yerine mesela kendini öldürmeye çalış. Valla bak birkaç denemeden sonra başarırsın sen onu ." Dedim. Masal beni masanın altından dürterken ona döndüm . Neden benim bu gereksize iyi davranmamı istiyordu ki ? Tamam Alp ona yardım ettiği için ona borçlu hissediyor olabilirdi ama bu gereksize o tarz bir ilgi göstermeye gerek yoktu. Ona baktığımda bana kaş göz yapıyordu. Benim saf kardeşim anlamadığımı felan sanıyordu. Gereksiz benimle konuşmaya başlıyınca ona döndüm. "Önüne dön ve yemeğini ye ufaklık . Ölüm ve intihar kötü şeylerdir." Dedi?. Bir anda neden bu kadar ciddileşmişti ki? Ve ölüm konusunu ilk o açmıştı. Suratına baktım. Gülüyordu. Salak bide benimle ufaklık diye dalga geçiyor. Bende bi şey var sanıyorum . Tüm öfke damarlarıma işlerken birşey fark ediyorum bu her zaman yaptığım bir şey aslında. Bunu biliyorum her ne kadar saklamak istesede bu gülümsemede burukluk var . Yara var. Bunun bana tanıdık gelmesindeki tek nedeni bunu kendim de yapmış olmam. Çünkü daima gülmeyi bir duvar olarak kullanırdım ben. Öğrendiğim bişey varsa sürekli gülen insanlara sormazlardı hiçbir zaman, demezlerdi iyi misin diye . Bu da yaralarını deşmezdi . Zaten hiçbir insan da senin mutsuz halini görmek istemezdi. Diğer insanları suçlayamazdım. Sonuçta bende yanımda acı çeken ve bunu belli eden bir varlıkla bir arada kalmak istemezdim. Bu yüzden hiçbir zaman gülüşlerimden vazgeçmemiştim. Yalnızca bir ayrıntı vardı. Bir güzel ayrıntı o da Masal. Beni tam uçurumun kenarından kurtardığı gün , tam olarak o gün inanmıştım tüm insanların aynı olmadığına. Beni dinleyen ve acımın, yaramın kabuk bağlamasını yarabandıyla bekeleyen biri vardı o gün. Zaten o günden sonra da ben onu o beni hiç bırakmamıştı. Ateş 'i ilk defa böyle görmem bütün acılarımı gün yüzüne çıkarırken gözlerine baktım ve ben de ona bir gülümseme yolladım tam olarak aynısından . Ne bir eksik ne bir fazla . Birbirinin kopyası gibi belkide. O da gördü, anladı, yaşadı belkide acıyı , yaşadık. Masadaki başka kimsenin haberi olmadı belki ama bağırdık biz yaşanmışlıklarımıza. Ne yaşamıştı acaba? Ne yapmıştı da bu hayat ona gülüşlerinin arkasında sinsice saklanan bir hüzün bırakmıştı arkasında. Belki bir yakını ölmüştür? Belkide senin gibi korkaklık yapıp intihar etmeye kalkmıştır? Dedi. İç sesim... Masal 'ın beni o uçurumdan kurtardığı intihar girişimimden sonra daima o anımı korkaklık olarak adlandırmış, o sahneleri bir kutuya kilitleyip denizin derinliklerine atmıştım. Biraz bekledim ortamda sağır edici bir sessizlik varken benim kafamın içindekiler susmak bilmiyordu. Belkide sırf bu yüzden belkide tamamen kaderin bana salak deme şeklinden masadan bir anda kalktım. Ateş 'in bileğinden tuttum ve onu sürüklemeye başladım buna oldukça şaşırmış olduğunu biliyordum. Ama benim onu sürüklememe izin veriyordu. Muhtemelen meraktan... Nereye gidiceğimi biliyordum. Zaten denize baya yakın olduğumuzdan pek sorun olmadı. Deniz kenarındaki banklardan birine oturduğumda şaşırsa da o da yanıma oturdu. Boğazımı temizledim ve denize bakarak konuşmaya başladım " Daha önce hiç intihar etmeya kalkıştın mı?" Diye sordum . Belki böyle direk sormam kötü olmuştu ama belkide en iyisi böyleydi. Bana baktığını fark ettiğimde gözlerimi denizin eşsiz maviliğinden alıp ona baktım. Gözgöze geldiğimizde zaten anlamıştım. O an zaman durmuştu. O an saf acıyı gördüm gözlerinde. Sözlerim aklıma geldi. Aslında denemişti öldürmeyi kendini. Nefret etmişti kendinden belkide.Ve birşey daha fark ettim. O izin verdiği için acıyı, acısını görmüştüm aslında. İnsanlar her zaman sizi sizin gösterdiğiniz kadar görürlerdi ne bir fazla ne de bir az. Gerektiği gibi. Şuan Ateş'in gözlerinde gördüğüm saf acı beni ne yaşadın da bu oldu diye bir soru sormaya yöneltsede sormadım söylemezdi. Ben de söylemezdim. İnsanların sizin hakkınızda bilgi edinmelerine gerek yoktu. Konuştu denizin sesi onun sesine karışırken "Sormıyıcak mısın neden diye herkez gibi ? Sonra belki yargılarsın beni bilmeden. Başkaları gibi " dedi. Sustum. Aynı şeyleri düşünüyoruz desem inanmazdı. İnanmasında zaten ben yaralarımı göstermekten hoşlanmazdım ki gerek yoktu. "Ya sen ? Anlayamazdın yaşamasan "dedi. "İntihar korkaklık. Başından sonuna kadar arkanda bırakmak herşeyi.Acıyı belkide ama diğerlerine,arkadakilere haksızlık. Birkere saçma. Gereksiz. Yalnızca anlık bir kaçış. Kurtuluş değil." Bu kelimeleri söylerken kalbime bir değil bin tane bıçak saplanıyordu ama doğruydu. "Ölüm kötü , ölüm çok ağır"dedi. Sözünü devam ettirdim. "Ölüm acı, en büyüğünden ama kanıtı herşeyin bir gün biticeğinin. Kanıtı tek sonu güzel olan şeylerin masallar olduğunun." Dedim. Sarıldı bana şefkat isteyen bir çocuk gibi şaşırsam da birşey demedim. Zaten diyemezdim. Kelimelerin ederi yetmezdi bir kere. Bende ona sarıldım. Hissediyordum tek istediği biraz şefkatti. Ağladım. Onun yanında ağladım ben... Yaralarımı açtı tekrar belki ama deydi buna. Gözyaşları yavaşça yanaklarımdan süzülürken onun da ağladığını fark ettim. Aslında bunu anlamak imkansıza yakındı. Fakat inip kalkan göğüs kafesinden anlamıştım. Hayat garipti. Az önce nefret ettiğinizi düşündüğüz insana yalnızca iki dakika sonra belki sevgi değil ama şevkat ve anlayış besleyebiliyordunuz. Birbirimizden ayrılırken hızlıca göz yaşlarımı sildim. Onun da dolu gözleri yavaş yavaş normale dönerken tekrar ve tekrar ağlamak istedim. Bir erkeğin ağlaması gerçekten kötü hissetiriyordu. Belkide yılların güçlü kıraliçesi de artık yıkılmak ve emekli olmak istiyordu. Ama hayat bizim için güzel birşey yapmadığı gibi nefret etmekten de kaçınmıyordu ve en kötüsü de iplerin onun elinde olmasıydı. Birbirimize baktık bana sesli olarak olmasada gözleriyele teşekkür ediyordu. Zaten sesli olarak etmesine gerek yoktu. Bana da iyi gelmişti. Şimdi ise gidip hiçbirşey olmamış gibi yine o gülümsemelerimizden birini takınıcak ve hayatımıza devam edicektik. Böyle olması gerekiyordu. Belkide sorgulamaya değer olamayan tek şey buydu....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardeş Kalbi
ChickLitOnlar yalnıca arkadaş değillerdi onlar kader tiyatrosunda tanışmış ve aynı seneryoda oynamaya karar vermiş dostlardı.Ayrıca bu kader seneryosunda karşılaştıkları engellerde birbirlerine destek olucaklardı...