-4-

1K 55 38
                                    

Multimedia Frank :)

🍬Katie🍬
Kılıcım Excalibur (Kral Arthur'un büyülü kılıcı) elimde ilerliyorum. Henüz oyuna katılmak için erken olduğunu düşünsem de bunu yapmam gerek. Henüz bir aylık melezim ama daha hiç bayrak yarışına katılmadım. Bir ay öncesi tam bir felaketti.

Hayatım boyunca bir yalana inanmıştım. Ailem sandığım kişilerin aslında beni evlat edindiklerini öğrenmiştim. Rüyamda gördüğüm kadınsa bana annem olduğunu söylemişti. Adı Hekate'ydi. Benim güçlü bir büyücü olduğumdan bahsetmişti.

Uyandığımda yatağımın üstünde bulduğum not sayesinde kendimi bir anda melez kampında bulmuştum. Hekate'nin Afrodit soyundan gelen ilk melez çocuğuydum. Büyük babaannelerimden biri de Afrodit meleziymiş. Ne yazık ki o kişinin ismini hatırlamıyorum.

Kampa ilk geldiğimde, Koç Hedge adında bir satirle birlikte kılıç seçmeye gitmiştik. Gözüme ilk çok değerli olduğu belirli olan cam fanustaki bir kılıç takılmıştı. Koç Hedge'ye bunun ne olduğnu sorduğumda ise "Sakın benden o kılıcı isteme bücür. O Hermes melezlerinin çıktığı büyük görevde aldıkları bir ödül. Onlara o kılıcı Hekate verdi." Demişti. Sonuçta kılıcı veren annem olduğu için her ne kadar ısrar etsem de kılıcının adını dahi bana söylememişlerdi. Sonradan Kayla bana söylemişti. O kılıç Ekskalibur'du. Kral Arthur'un ona özel ejder nefesinde dövülen kılıctı.

O kılıcı ne kadar almak istesem de bana vermemişlerdi ve bir gün, annem çıkıp gelmişti. O'nu rüyalarımdan sonra ilk kez görüyordum. Bana niye yalandan bir aile vemrişti ki! Onlara bağlanmıştım. Jack'i babam, Rosy'i de annem sanıyordum. Ama ne olmuştu, bana güzel bir hayat çok görülmüştü.

Annem Kherion'la Büyük Ev'e gidip kılıcın bana verilmesi için O'nu ikna etmişti. Her ne kadar efsaneden bildiğim kadarıyla kılıcın balkası tarafından kullanılması üzerine o kişiye lanet verdiği yazsa da kılıcı almıştım.

Belki de benim lanetim göreve seçilmemdi.

Ben o popüler kızların yanında takılan, sadece giyinmeye ve sakıza önem veren bir kızdım. Kesinlikle savaşçı değildim ama annem beni seçmişti.

Bu neyin kafası demeden duramıyorum.

Öğrenmem gereken büyüler vardı annem sadece bunları kendim öğrenebileceğimi söylüyordu. Ben dersleri bile öğretmenler anlatıyorken öğrenemiyorum ama anne zımbırtısı bana kendin büyü öğren diyor. Yok deve.

Jason'la birlikte kırmızı takımdayım ve yaptığım tek şey gelen gidenleri izlemek. Bildiğim tek büyü olan "ses iletme"yi kullanıyorum. Mesela söylediğim her hangi bir şeyi 10 metre uzağımdaki kişi çok rahat duyuyor.

Tabi mesafeler arttıkça netlik de azalıyor. Genel giden olmadığı için zırhımı çıkartıp yere yerleştiriyorum ve üstüne oturuyorum. Sonra da rujumu tazelemeye başlıyorum.

Daha ne oolduğunu anlamadan, Kayla'nın çığlığını duyuyorum. Kendimden hiç beklemediğim bir cesaretle ayağa kalkıyorum ve kılıcımı da alıp çığlığın geldiği yere gdiiyorum.

Kayla'yı o halde görmek gerçekten garip.

Bir dairenin ortasında. Aslında daha çok kafes gibi. Ve onu çevreleyenler de kemikler.

Kemikler... Hımm... Kemikler.... Hımmm..... KEMİKLER.... HIM.... Bu kadar aptal olmak zorunda mıyım?

"Kayla bunu kim yaptı?" Kayla uzun süre anlamamış gibi bakıyor. Niye böyle davrandığını anlamıyorum. Sonra da büyü sayesinde söylediklerimin Jason'a gittiğini hatırlıyorum. Büyüyü pasif hale getiriyorum.

Tanrıların Sınavı -PJO FFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin