3 ☼ L O V E

627 83 62
                                    

*

Yaptığın onca şeyden sonra sence böyle bir şey canımı yakabilir mi?

#Tokyo Ghoul

#Tokyo Ghoul

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

*

•Park Chae Young

•16.08.2016

Hayat çok garip bir şey...

Öyle garip ki bir süre sonra nerede uyanacağını bilmiyorsun, sanki sana verilmiş bir filmi oynuyorsun ancak sen baş rolsün.

Ve baş rolün başına hep inanılmaz şeyler gelir değil mi? Ancak hiç baş role sormazlar: "Bu anı yaşamak istiyor musun?" diye. Ve baş rol hiç istemediği şeyleri yaşamak zorunda kalır. 

Duvarda biraz daha ilerleyerek bedenimi ondan uzaklaştırdım. "Ne istiyorsun benden?"

O cevap vermedi, sadece savunmasız bedenime baktı özlemle. Neden özlem? Beni neden özlemişti ve bana neden Rose diyordu?

"Bak Rose..." deyip bana yaklaşacağı sırada ani bir şekilde elimi kaldırarak "Bana yaklaşma!" diye bağırdım. Durmuştu, durdu ve benim çaresiz bedenime bakmayı sürdürdü. 

"Burada durmak istemiyorum... Beni şehir merkezine geri götür.." Başını 'hayır' anlamında salladığında endişe bedenime zehirli bir sarmaşık gibi yayıldı. 

"Bak benden ne istediğini bilmiyorum ama... İsteme." Başını yine salladığında çıldıracak noktaya gelmiştim. Ağlamamak için alt dudağımı dişledim. "L-lütfen... Bırak beni..."

İlk damla yanağımdan süzülürken acı verici bir yumru boğazıma oturmuştu. Başımı dizlerimin arasına gömüp şiddetli bir şekilde ağlarken konuşmaya çalışıyordum. "L-lütfen beni... B-bırak..."

Bir süre sonra saçımda hissettiğim parmaklarla başımı yukarı kaldırdı, onun başı ise önüne eğikti. Ve yavaşça yukarı kaldırdığında gözleri cehennemin alevleri gibi parlıyordu. Sesini biraz yükselterek "Gidebileceğini mi düşünüyorsun Rose..?" diye sordu. 

Düşünmüyordum, beni bırakmadığı sürece gitmek pek mümkün olmayacaktı. "Seni yeniden bırakacağımı mı düşünüyorsun?"

Beni ya tanıyordu, ya da biriyle karıştırıyordu. Muhtemelen şizofreni hastasıydı. "Beni bırakma Rose..." Ellerimi kavrayıp, dolgun dudaklarına bastırdı. Şimdi fark etmiştim, o da ağlıyordu.

"Beni bırakamazsın Rose... Ben bundan sonra sensiz yapamam..." Dudaklarını ellerime bastırmaya devam ederken ne kadar masum olduğunu düşünmüştüm. İlk defa biri gitmemem için bana yalvarıyordu. Bu durum bir gözyaşının daha yanağımdan yuvarlanmasına sebep oldu.

"Neden?!" diye bağırdım. "Neden..?"

"Çünkü sen beni yaşattın." Yaşatmak mı? Ben hayatımda sadece intihar eden bir genci yaşatmıştım, yoksa o karşımdaki miydi?

"Sen beni intihar ederken kurtardın... Ben sana 'kurtar beni' dedim. Ama kurtarmadın Rose..." Kurtarmıştım. Onu hastaneye ulaştırıp, daha fazla kan kaybetmesini önlemiştim. Şu anda yaşıyorsa benim sayemdeydi.

"Sen yanımda yoktun ama... Ben yavaş yavaş iyileştim Rose..." Ellerini saçlarımda gezdirdi. "... Senin hayaline sahip çıkarak iyileştim Rose..."

Ben genç bir adamın yaşam kaynağı olmuştum.

Ama bir eksik var Rose... Sen yoksun... Ben seni de istiyorum..." Ve şimdi bana aşık olduğunu anlamıştım. Beni istiyordu. Yanında kalmamı ancak böyle bir şey mümkün değildi.

"Yalnız hayal kurmaktansa... Seninle birlikte o hayalleri yaşamak istiyorum..." Dediği cümlelerle daha fazla ağlarken beni bırakmayacağını anlamıştım.

"Sen ve ben bir bedende iki ruh olacağız Rose..." Onun cidden büyük hayalleri vardı ve o hayallerin hepsinin kraliçesi bendim. Ancak bana sormamışlardı 'bu yaşamı istiyor musun?' diye.

"...Sen ve ben her zaman birbirimize ait olacağız Rose..." Henüz lise öğrencisi olan bir kalbi genç adam parçalıyordu şu anda. Hiçbir zaman biri tarafından sahiplenilmeyen aciz bedenim beni sadece hayallerinde yaşatan bir adam tarafından sahipleniliyordu. 

"...Sen yalnızca bana aitsin Rose..." Ellerini dudaklarıma indirdiğinde bir an nefes almayı unuttuğumu sandım. Daha on yedi yaşındaki aciz bedenim neler yaşıyordu böyle?

Bakışları yüzümde gezinirken bir süre sonra sadece dudağımda takılı kalmıştı. Yüzünü bana yaklaştırırken ne yapacağını anlamıştım. Beni öpecekti!

Henüz bakir dudaklarım buna hazır değildi. Buna izin vermeyecektim. Büyük ve pembemsi dudakları bana gittikçe yaklaşırken yüzümü yavaşça çevirdim.

Ne tepki verdiğini bilmiyordum, yüz ifadesini göremiyordum. Görmek veya bilmek de istemiyordum.

"Beni geri çevirmen hiç hoş değil Rose." Dudaklarından çıkan bu sözlerin anlamı tehdit doluydu. 

Beni geri çeviremezsin Rose! Sen bana aitsin!

Bedenini yavaşça benimkinden uzaklaştırırken bu kadar çabuk pes etmesi garipsememe yol açmıştı.  Ancak şaşkınlığım uzun sürmedi. Hızlı bir şekilde bileğimi kavrarken beni sürüklemeye başlamıştı bile.

O kadar acıyordu ki sıktığı yerin morardığına adım gibi emindim. "Beni geri çeviremezsin!" diye kükrediğinde merdivenlerden çıkıyorduk. Vücudu titriyordu ve ben ilk defa bu kadar sinirli olduğunu görüyordum. 

Siyah kapılı bir odaya girdiğimizde içeride yataktan başka bir şey olmaması telaşlanmama yol açmıştı.

"Beni geri çevirmeyecektin Rose!" diye bağırdığında bedenimi bir oyuncak gibi yatağa fırlatmıştı. Hızlı bir şekilde üstüme çıkarken cehennemin ilk defa bana bu kadar yakın olduğunu düşündüm.

***

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.






my sun ↪ jimin.rosé ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin