•Park Chae Young•
•07.09.2016•
Artık özgürdüm. Tutsak değildim, kafeste değildim. Bir manyağın elinden kurtulmuştum ancak neden özgür olduğumu hissedemiyordum?
Adımlarım giderek hızlanırken deli gibi asfaltta koşuyordum. Jimin'in söylediği emniyet müdürlüğünü deli gibi ararken hala onu nasıl bırakabildiğimi düşünüyordum.
Ben bir insanı ölüme terk etmiştim. Hemde bile bile.
Şimdiye çoktan ölmüş olmalıydı. Muhtemelen kan kaybından ben ise bir ambulansı aramaktan bile aciz bir zavallıydım.
Sonunda emniyet müdürlüğünü gördüğümde yanında devriye tutan polisleri fark etmiştim.
Biriyle göz göze geldiğimde bağırmıştı. "Park Chae Young!!"
Diğer polisler beni fark ettiğinde onun gibi yanıma gelmeye başladılar. Bazıları telefonlarından babamı aramaya çalışıyordu.
Bacaklarımın beni daha fazla taşıyamayacağını anladığımda yere yığıldım.
İçimdeki çocuk sarsılarak ağlamaya başladı, sahibini istiyordu.
"Bayan Park iyi misiniz, neler oldu, bunca zamana kadar neredeydiniz?" Adamın sorularının cevaplayacak gücüm yoktu.
Park Jimin'in yanında olmak istiyordum. Bana zarar verse bile istiyordum işte.
Bir polis memuru beni kucağına alıp içeriye götürürken babasından alınmış küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum.
Sahibimi istiyordum, Park Jimin'i istiyordum. Onun yanından ayrılmak bir kurtuluş olur sanmıştım, yanılmışım.
Bir koltuğa oturulduktan sonra karşıma kadın bir polis memuru oturmuştu.
"Chae Young beni duyabiliyor musun?"
Bana yönelttiği soruyla sadistçe sırıttım. Keşke duymasaydım ve Jimin'in yanında olsaydım.
"Lütfen cevap ver, babamı arayayım mı?"
"Arama.." diye fısıldadım zorla. "Bana Jeon Jungkook adlı birinin numarasını bulmazsan eğer seni işinden attırım. Babamın kim olduğunu biliyorsundur umarım."
Bana kuşkuyla baktıktan sonra odadan çıktı. Dehşete düşmüş bir haldeydim, Jimin ölmüş olabilir miydi?
Yaklaşık on dakika sonra önüme bir kağıt bıraktı.
"Bunu yaptığımı kimseye söyleme." dediğinde "İzin verir misin?" diye sordum. "Özel bir konuşma."
Kadın odadan çıktıktan sonra masanın üzerindeki telefonu alıp numarayı tuşladım. Geçen her saniye bana bir ömür gibi geliyordu artık.
Telefon çaldı, çaldı, çaldı... Ve sonunda açıldığında çıkan ses çok tatlıydı.
"Merhaba adım Jungkook. Kiminle görüşüyorum?" diye sorduğunda boğazıma bir yumru oturmuştu. Nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum.
"Jimin..." diye fısıldadım. "Ölmüş olabilir.."
"Ne?! Lütfen kim olduğunuzu söyleyin!"
"Adım Park Chae Young. Jimin'in kaçırdığı kızım."
"Jimin nerede?!" diye bağırdığında sessizce gözyaşları dökmeye başladım. Ona bulunduğu ormanı söyledikten sonra telefonu kapattı.
O kurtarabilirdi, Jimin yaşayabilirdi. Bunu hissediyordum. Telefonu yerine koyduktan sonra numarayı cebime sıkıştırdım.
Kapı tıklatıldı ve içeri giren giren haftalardır görmediğim babamdan başkası değildi.
Bu kadar kısa sürede nasıl gelebilmişti?
Hareket edemedim, hareket edemedi, sustu. Bende sustum.
"Baba?" diye fısıldadığımda sesim çok güçsüzdü. Ben çok güçsüzdüm. Sahibim beni güçlü yapıyordu ancak şimdi o yoktu.
Bir daha olmayacaktı da.
"Özür dilerim Chae Young.." diye fısıldadı. "Seni koruyamadığım için özür dilerim.."
O an kalktım ve ona sarıldım. O kadar sıkı sarılıyorduk ki artık Jimin'in boşluğunu o dolduracaktı sanırım.
Korkuyordum.
Vücudumun her yerinde Park Jimin'in izleri vardı, ölene kadar da olacaktı.
Bununla nasıl yaşayacaktım?
Sahibimi istiyordum.
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my sun ↪ jimin.rosé ✓
Fanfiction"Cehennemin en derin çukurlarından sıkışıp kalmış gibi hissediyorum." Şeytan meleği avuçlarının içerisinde sıkarken, meleğin ondan ne kadar nefret ettiğini göremiyordu.. Başlama Tarihi: 09.02.2017 Bitiş Tarihi: 27.04.2017 ↪ J...