Herkese merhabalar, evet yine ben beni çok özlediniz dimi (A: hayır -_- ). Bugün de böyle bir başlangıç yapmak istedim, bu arada medyadaki Hıçkıdık bir sonraki bölüme Dişsizi koyarım. Medyadaki şarkının bölümle alakası yok( YN: Ama şarkı güzel ) ama alakası olan bir bölümde yine koyarım. Unutmadan bu bölüm arkadaşım @Arzuztrk680' e ithafen yazdım umarım beğenirsin. Evet ve işte The Yeni Bölüm... :
-Hıçkıdık-
Mavi dalgalar acımı anlıyormuşçasına hırçınlı bir şekilde kıyıya çarpıyordu, deniz de benim gibi iç dünyası kararmış bir insandı sanki. Boş bakışlarımı üzüntüye bürünmüş gökyüzüne çevirdim. Koyu gri bulutlar başımın üstünde örtü örmüş beni umutsuzluğa sürüklüyordu. Esen rüzgar bedenime sertçe çarpıyor üşümeme neden oluyordu. Üzerimdeki sweatshirt'ın kapşonunu başıma geçirdim ve yaprakların hışırtısını dinlemeye başladım, dalgaların sesi ile birleşiyor ve kulaklarım için senfoni oluşturuyordu ama o mutlu ve huzurlu olanlardan değil. Oturduğum banka iyice yayıldım ve düşünmeye başladım. Bugün altı yıl oluyordu, ona aşık olduğum günden bu yan altı yıl geçmişti. Onu her gün görüyordum, o bunu fark etmese de ona her zaman hayranla bakıyordum. Çünkü o mükemmeldi, o cesurdu, güçlüydü, güzeldi, içinde bitmek bilmeyen bir heves vardı, koyulduğu her işte başarılıydı ve en önemlisi istediği şeyi elde etmeden asla vazgeçmezdi. Peki ben neydim ? Bir baş belası, elime geçen her şeyi mahvediyordum, başıma bir bela almadan iki adımlık yeri zor geçiyordum. O bana asla bakmazdı bunu biliyordum, sonuçta kim benim gibi bir eziği başına almak isterdi ki. Ben kara kara düşüncelere dalmışken gölgemin yanında bir tane daha olduğunu fark ettim. Bulutlar güneşi gizlemiş olabilirdi ama yine de o yabancı gölge fark ediliyordu. Pek aldırış etmedim ta ki omzumda bir el hissedene kadar. Korkudan refleks olarak eli yakalayıp başımı sahibine çevirdim ve o zaman gözlerimiz birbirini buldu. Bu oydu, bu... bu Astrid'ti. neden burada olabilirdi ki ? O yanıma asla bu kadar yaklaşmazdı. Yüzüne dikkatli baktığımda onda bir farklılık fark ettim. Bana farklı bakıyordu, gözlerinin içindeki o duygu bambaşka bir şeydi. Her gün beni gördüğündeki gibi değildi tam tersine bir kıvılcım vardı içinde BİR AŞK KIVILCIMI, ve bu benim içimi ısıtıyordu, kalbimin ritmini hızlandırıyordu. Mavi irislerinin içinde kaybolmuştum, ıssız bucaksız bir ufukta bir gemi gibi sürükleniyordum. Beni bu büyüleyici görüntüden alıkoyan şey ise yüzüme çarpan güneş ışığıydı. Gök yüzüne baktığımda bulutlar arka plana çekilip sahneyi güneşe bırakıyordu ve çok geçmeden her yer aydınlanmıştı. Rüzgar artık eskisi kadar sert esmiyordu, deniz yeni uykuya dalmış bir bebek kadar sakindi, yaprak hışırtıları ile oluşturduğu melodi bir anda bana hiç olmadığı kadar huzurlu gelmişti. Bunu Astrid yapmıştı, tek bakışı ile dünyamı değiştirmişti. Oyun sırası artık bendeydi. Bunu ona soracaktım... sormam gerekiyordu. Bunu neden yaptığını, neyin değiştiğini öğrenmem gerekiyordu;" Neden... " Konuşamıyordum. Sözcükler boğazımda düğümleniyordu. Bunu neden yapamıyordum, neden bu kadar çekiniyordum, yıllardır sevdiğim kızın bir anlık değişmesi mi beni korkutuyordu yoksa her şeyin bir yalandan ibaret olabilme ihtimali mi. Sadece bilmek istiyordum : " ... bunu neden yaptın ? "
Ama o susmak ile yetinmişti. Neden susuyordu, yoksa o da mı benim gibi çekingen davranıyordu. Bana öylece bakmaya devam ediyordu ve bu beni hayal kırıklığına uğratmıştı çünkü ben bir cevap bekliyordum hem de çok uzun zamandır. Bana bakmasını kesip yavaş yavaş yaklaşmaya başladığı zaman cevabımı farklı bir yönden cevaplamak istediğini anlamam işin Einstein olmam gerekmiyordu. Onu öpmek için eğildim fakat bir an boşluğa düşer gibi oldum. Yüzümde hissettiğim ıslaklık ve sıcak nefesle gözlerimi açtım. Açmamla birlikte karşımda bir çift yeşil göz ile karşılaştım. Bu benim en sadık dostum ve kedim Dişsizdi. Göğüs kafesimin üzerine oturmuş ve beni öylece seyrediyordu. Onun gözlerindeki zekayı hemen fark edebiliyordum. O diğer bütün kedilerden ve belkide bazı insanlardan daha zekiydi. Nefes alış verişim zorlanmaya başlayınca onu üzerimden ittirdim ve kafamı yastığa tekrar koyup düşünmeye başladım;" Demek bunların hepsi sadece rüyaymış, oysaki fazlasıyla gerçekçiydi. " dedim. Bir süre sessiz bir şekilde avizeyi seyrettim, bunları rüya olması canımı yakıyordu ama belki de en iyisi buydu gerçek hayatta mümkün olmasa da en azından rüyalarda birlikteydik. " Dostum, sence günün birinde Astridin bana ilgi duyma ihtimali var mı ? " Dişsize baktığımda odanın çıkışına doğru ilerliyordu; " Ne güzel ! Sen bile beni takmıyorsun artık. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Warriors: Heroine
FanfictionSizce gerçek kahraman kimdir ? Beyaz atlı şövalyeler yada korkusuz savaşçılar mı ? Ya onlara yardım eden yardımcıları ise, ya gerçek kahraman gölgelerde saklı ise...